Hani bazı filmlerde olur ya, ana karakter filmin başlarında ilgisiz bir şey yapar, ne olduğu sonradan ortaya çıkar. O zamanlarda o karakter bile bilmiyordur o yaptığı şeyin böyle bir ilgisinin olduğunu. Hep beraber öğreniriz, ya dehşete düşeriz, ya şaşırırız ya hoşumuza gider. İşte geçtiğimiz hafta içinde Internetin dehlizlerinde dolaşırken bu 3 duyguyu bir anda yaşadım. Durum şu...
Aylar önce yazdığım Durak adlı bir yazı vardı, öyle matah bir şey değil. Sadece her sabah işe giderken o durağı gördüğümde bende uyanan hisleri anlatmıştım. Internette bulduğum şey ise Murathan Mungan'ın Kırk Oda adlı kitabında yazdığı bir hikaye. İsmi Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti. Buradan ulaşabilirsiniz. İlgimi çeken aşk hikayesi filan değil. İlgimi çeken Murathan Munhan'ın hikayenin başında olayın geçtiğim Boyacıköy otobüs durağını anlatması. O kadar içten, o kadar güzel ki. Biraz alıntı yapmak istiyorum.
Boyacıköy Durağı, bir hüznün mekanıdır.
İnerken sağda kapısı çıngıraklı bir eczane -içinde ak saçlı, deniz kadar yaşlı, yuvarlak gözlüklü bir adam, ilaç kutularının ardında gülümser-, onun yanında yalnızca tek koltuğu bulunan bir berber dükkanı ve sürekli köşede bekleyen, gözünü denizden hiç ayırmadan bekleyen bir inzibat eri vardır. Gözleri hep denizdedir, gözlerini alamaz denizden. Sanki o köşeyi değil de, denizin başını bekliyordur. Ve sanki Kars'lıdır, Erzurum'ludur. Hiç deniz görmemiştir askerliğine dek. Ve sanki şimdi denizden hiç ayrılamayacağını düşünüyordur. Kim bilir belki de kapkara bir balıkçı sevdasına tutulmuştur. Denizle ödeşecektir.
Sokaksa tutar elinden bu küçük sokakların, tutar elinden iki yanına dizilmiş basık tavanlı, yorgun kepenkli, küçük dükkanların, her gün denize iner.Yedilerden, tepelerden denizlere inen en eski İstanbullulardandır bu sokak.
Sabahları işlerine gitmek için -ya da öğle üzerleri bir yerden bir yere- denizi unutan, aklından çıkarmış olan bu insanlar, bu yan sokakların birinden buraya kıvrıldıklarında, anlarlar ki deniz vardır. Oradadır. Karşılarındadır. Yürekleri hızlanır. Adımları hızlanır. Deniz, yol kesen bir Bizans eşkıyası gibi çıkar önlerine. (Var mıdır böyle eşkıyalar Bizans'ta? Yoksa çağrışıma başka yerlerden mi taşınmışlardır?)
Peki neden yıllar önce yazılmış bu hikayeyi okuyunca ürperdim. Çünkü sevgili okur (dodo, ayşe ve bizim takımdan başka okuyan var mı acaba) benim yazımda geçen durak Boyacıköy durağı idi. O eczane, o küçük sokaklar, kepenkli dükkanlar hepsi burada. Her sabah işime gitmek için denizi aklımdan çıkarmış ben, bu durakla karşılaştığımda farkederim ki deniz vardır, hep oradadır.
2 yorum:
Yoksa??
Bu Murathan Mungan hagaden çok artiz adam.
Yorum Gönder