25 Aralık 2006 Pazartesi

Cuma gecesinden

Cuma gecesi Horatio ile takılmayanlar çok şey kaçırmış oldu.

PASTA PIZZA BAR

Gece, saat dokuz buçukta Bağdat Caddesinde yeni açılan Vapiano restoranında başladı. Vapiano, ilginç konsepti olan güzel bir yeme içme mekanı. İlginçlik kapıdan içeri girerken başlıyor. Kapıdaki görevliler elinize kredi kartına benzer birer kart tutuşturuyorlar. Bu karta siparişlerinizi yükletiyorsunuz, çıkışta da ödemenizi kasaya yapıyorsunuz. Böylece masaya hesap getirme derdi olmuyor, hem de halk arasında Alman usülü olarak bilinen usül gerçekleştirilerek herkes kendi hesabını ödemiş oluyor. Vapiano İtalyan mutfağından yiyecekler sunsa da aslında Almanya merkezli bir zincir. Bu da bu kart meselesini açıklıyor. Kartlarınızı aldıktan sonra mutfağa yöneliyorsunuz.

Vapiano self-servis ve açık mutfak olarak çalışıyor. Siparişinizi mutfakta çalışan aşçılara bizzat veriyorsunuz ve yemeğinizi hazırlanırken müdahale edebiliyorsunuz. İsterseniz yemeğinize minik saksılar içinde yetişen fesleğen ve kekiklerden ekleme yapabiliyorsunuz. Vapiano’yu farklı kılan bir diğer özellik ise makarnaların mutfağın arkasındaki imalathanede taze olarak üretilmesi. Bu aynı zamanda makarnanın pişme süresini de kısaltıyor. (Aynı zamanda da burası manifaturacı mı şeklinde iğrenç esprilere de neden oluyor, çünkü imalathanenin camında Pasta Manifattura yazıyor.)

Restoranda spaghetti, penne, fusili, ravioli, tagliatelle gibi –bildiğimiz- şekillerde makarnaların yanında conchiglie, campanelle gibi duymadıklarımız da var. Ben nane limonlu campanelle sipariş ettim. Campanelle için, iç içe geçmiş huni şeklinde makarna diyebiliriz. Fotoğrafta makarnamın hazırlanışını görüyorsunuz.


Son derece zengin bir şarap menüsü olan Vapiano’da tüm şarapları kadeh olarak alma imkanı da var. Ben DLC Sultaniye içtim. Nane limonlu makarnayla pek de uydu açıkçası. Vapiano'da ahşap masalar ve taburelerden kırmızı deri koltuklara kadar herkesin kendini rahat hissedebileceği köşeler var. Biz ahşap masa ve tabureyi tercih ettik.


MAVİ MAVİ MASMAVİ

Yemekten sonra gecenin ikinci durağı Shaft Blues & Jazz Club. Avrupa Yakasında taşındığımdan beri dinlemeye fırsat bulamadığım Bluesaint grubunu dinlemeye gittik. Bluesaint, isminden de anlaşılacağı gibi blues çalan bir grup. Piano, saksafon, trompet, elektrik gitar, armonika, bas ve davuldan oluşan geniş bir enstrüman çeşitliliğine sahip. İstanbul’a taşındığımdan beri bu grup cumaları Shaft’ta sahne alıyor.

Saat 22:45 ve müzik başlamamış, zaten içerde pek kimse de yok. Yaklaşık on beş dakika sonra muhteşem bir slow blues şarkısıyla başlangıcı yaptık. Grup henüz ısınmaya başlamadı bile. 3-4 tane daha slow bluesdan sonra “Mary Had a Little Lamb” ile tempoyu artırdık. “Vodoo Music”, “Mustang Sally”, “Watch Yourself” gibi hızlı şarkılardan sonra grup ara verdi. Bu arada mekan da iyice kalabalıklaştı. Bluesaint’in dönüşü yine bir slow blues şarkısı olan B.B. King klasiği “How Blue Can You Get” ile oldu. “Sweet Home Alabama”, “Hoochie Coochie Man” ile ortamı iyice canlandıran grup “Johnny B. Goode” ile zirveye çıktı.


Bluesaint, geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren Ahmet Ertegün’ü de unutmayarak, Ertegün’ün yazdığı Ray Charles’ın söylediği “Mess Around”u çaldı. Her ne kadar yaptığım iki istek olan “Thrill is Gone” ve “Sweet Home Chicago”yu bu sefer çalmasalar da gece inanılmaz bir ruhsal doyumla geçmiş oldu. Kulaklarımın pası silindi derler ya işte bu grup için söylemiş olmalılar.

7 yorum:

Mr.TGM dedi ki...

İşte blogumuzun gurmesinden zevkli bir yazı daha..

melontheroad dedi ki...

gurme olduğu kadar sansürcü de kendisi..

Horatio dedi ki...

Sizin gibi üstadlarımızın yanında gurme olmak ne haddimize.

Adsız dedi ki...

Tesadufen rastladim Bluesaint yorumunuza. Tesekkur ederiz tumu icin!

Guray/Bluesaint

Horatio dedi ki...

Güray,

O müzik ziyafeti için ben teşekkür ederim asıl. 2-3 aydır uğrayamıyordum Shaft'a, çok keyifli oldu. Repertuarı biraz yenilemişsiniz gibi geldi, duymadığımız şarkıları dinlemiş olduk.

melontheroad dedi ki...

horatio,
reklam kokan hareketler bunlar.
shaft sizin ailenin tekelinde mi ben bilemedim.
thom yorke'dan comment almayan ne olsun..

güray,
eğer tekrar gelirsen buralara sakın
yanlış anlama sizi ben de çok seviyorum,benim derdim horatio'yla.bir cuma o olmadan da geleceğim sizi dinlemeye.

Herbert dedi ki...

ben de adriana lima dan yorum bekliyorum. niye bilmiyorum ama umut fakirin ekmeği işte :P