17 Aralık 2009 Perşembe

Ne güzelsin sen Eminönü

Taaa geçen yılın Şubat'ında demişim, bu Eminönü çok güzel, gezip görmek lazım diye. İşte o zamandan beri fırsat buldukça atıyorum kendimi, her seferin bambaşka bir şey keşfediyorum. Tarihi eser değil keşfettiklerim.
Örneğin, Mısır Çarşısının Tahtakale tarafındaki dış duvarına yapışmış onlarca peynirci varmış. Ezinesi, eski kaşarı, Erzincan tulumu... Çeşit çeşit peynir, fiyatları da market fiyatlarından düşük. Tatma imkanı olduğundan en beğendiğin peyniri alabilirsin. Satan esnaf da case study olacak cinsten. Aralarında garip bir iş bölümü var, tüm gün tek yaptığı iş sokaktan geçene peynir tattırmak olan biri var her dükkanda. Kapının hemen dışında duruyor, işin pazarlamasını bu yapıyor. İçerde camekanla ayrılmış bir bölmede peyniri kesen ve tartan beyaz önlüklü birisi var. Bu da yeri geldiğinde pazarlamacılık yapıyor ama asıl işi müşteriye peynirini tedarik etmek. Camekanın yanında vakumcu var, bazısı peyniri özel vakumlu kapta istiyor, o da o işten sorumlu. Tabii olarak patron ya da patronun oğlu da kasada duruyor.
Eminönü meydanından gelip, peynirleri tada tada boylu boyunca geçince Mısır Çarşının Tahtakale çıkışına ulaşılıyor. Buradaki o müthiş taze çekilmiş kahve kokusu nereden geliyor diye bakınca, köşedeki Kurukahveci Mehmet Efendiyi ve önündeki uzun kuyruğu görüyorum. Kaç kere gittim, hafta içi hafta sonu farketmedi, o kuyruk vardı. Halkımız taze çekilmiş kahveyi seviyor mirim.
Buradan, yani peynircileri geçip keskin bir sağ yaptıktan sonra o daracık sokakta devam ederseniz, sağlı sollu bir sürü dükkanı geçersiniz. İlk 50 metresinde ambalajcılar yoğun. Bu aralar yaklaşan yeni yıl nedeniyle yılbaşı süsüne ayırmış durumdalar ürün portföyünü. Şişme Noel Baba fantazisi olan buradan edinebilir. Sokağın sol tarafında Hasırcılar İş Hanı var. Burası benim için lunapark. Her çeşit USB kablo, şarj cihazı, telefon tuş takımı, lcd paneli, kılıf, kulaklık yani akla gelebilecek bin bir türlü elektronik ıvır zıvır var.
Sokağı yürümeye devam edersek kağıtçı, ambalajcı, kuruyemişçi esnafını geçtikten sonra ahşap ürünler satan bölgeye geliyoruz. Raflar, dolaplar, bastonlar, ne işe yaradığını anlamadığım boy boy çemberler... Herhalde bir açıklaması vardır.
Bu arada bir yerden itibaren sokağın sağ tarafında Rüstem Paşa Cami başlıyor. Caminin bitimindeki sokaktan deniz yönüne doğru yürürseniz, köşede dünyanın en süper işporta ayakkabı tezgahını görebilirsiniz: Cami önünden çalınan ayakkabılar tezgahı! Güzelce temizlenip boyanmış, aralarında ne model, ne tarz birliği olan onlarca çift ayakkabı.
Hemen etrafında endüstriyel mutfak malzemeleri satan esnafın dükkanları var. İlerde eve yaptıracağım dönerci köşesi için, tezgahı nereden alacağımı buldum bile.
Keşiflerim devam edecek...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Your blog keeps getting better and better! Your older articles are not as good as newer ones you have a lot more creativity and originality now keep it up!

Herbert dedi ki...

hello