31 Ocak 2008 Perşembe

hiç okuyanla okumayan bir olur mu

mor koyun güzel yazmış şunu. aferim otur, 9.

12 yorum:

Adsız dedi ki...

İlk cümle ve melankoliyi Refik'e gönderme iyi ama gerisi bence zorlama.

'İyi ifade, kötü ifade' konularında bayağı farklı düşünüyoruz. Ben bayağı farklı düşünüyorum belki de. Tartışmak isterseniz kaçmam.

Herbert dedi ki...

poğaça kısmını ben de çözemedim yalan söylemeyeyim. ilk cümleye tav oldum ben, gayet güzel metafor. tartışalım bir ara, ama sen de iyi ifadeye bir örnek ver o zaman.

Adsız dedi ki...

Senin yorumun, benim yorumum mesela, iyi ifade.
Yalın ve anlaşılır.

Anlamadığım şeyi çok sofistike bir şey sandığım dönem 9 yıl öncede kalmış. Eski yazılarımı karıştırırken farkettim. Okurken fonetik olarak şiirimsi ve çok derin duruyor diye yazılan şeyi değerli sanma hali komik geliyor şimdi.

Anlaşılmazlayacaksan herkese iletmenin anlamı yok. Sembolleri kast etmiyorum. Onlar da bir anlatım türü. Ikınaraktan da sıkınaraktan da olsa neyi anlatmak istediğini bir şekilde buluruz. Pazıl güzel bir sembol işte. Refik de. Ama gerisini ben anlamadım.

Anlamadığım şeyi anlamaya çalışırım ama orasından baktım, burasından baktım, anlamadım. Saçlarını boyadı, dark çikolatalar cebinde çok düşünceli hallerde pastaneye doğru yürümeye başladı, gibi bir şey çıkardım ama bu da bir yere bağlanmadı.

Pazıl ifadesinde yazarın aradığı şeye çok yakın ama bir tam da yerleşememişlik huzursuzluğu içinde olduğunu anlıyoruz. Çok güzel. Boya, çikolata ve gezegen'in bu huzursuzluğun neyine ne olduğunu anlamıyoruz. Ya da ben anlamıyorum.

Herbert dedi ki...

Sanat halk içindir diyorsun :) Bak bu konuda haklısın kitlesel yayınlanmış hiçbir şeyin kişiselinden hazzetmem. Deneysel müzik de sevmem bireysel sinema da. Anlamama imkan olmayan şeyi bana verme otur kendin izle derim. Sembol kullanmak da bu açıdan riskli iş, zekice de olabilir, saçma da. Ama iyi yapılanı gerçekten çok leziz oluyor, puzzleda olduğu gibi. O yüzden kelimelerle yapılanından çok hikayenin geneliyle yapılanı daha çarpıcı, daha güvenli.

Mor koyun da bu kadar didikleyeceğimizi düşünmemişti heralde. Sonuçta blog yazısı sanatsal bir durumdan çok günlüksel bir ifade olduğu için haklı aslında.

Yesim Arpat dedi ki...

Evet: Mor Koyun istediğini istediği biçimde yazar. DA ben şimdi Mor Koyun'u alkışlayanların anlamadıkları şeyi alkışladıklarını söylüyorum. Bunu da Türkiye geneline uzatasım var. MIŞ GİBİ YAPMAK sorunsalı.

melontheroad dedi ki...

Belki çok yalakaca olacak ama:Hafiyenin blogunu keşfettiğim güne şükürler olsun.Hem yorum yazmak zorunda kalmıyorum, hem de tüm istediklerim yazılmış oluyor.Bir blogger daha ne ister.eyooooo....

Horatio dedi ki...

mor koyun ne der acaba sizin bu yorumlara?

MorKoyun dedi ki...

Walla ne diyim okuyorum ben kuzu kuzu. Diyecek seylerim var aslinda ama once yorumlarin niyetini kavramaya calisiyorum. Bir yerinden basliyim bakalim nereye gidecek.

Bence blogumdaki sanat en cok kendim icindir. Herkes herseyi anlamak zorunda degildir. Kendime yapip, kendimi eglendirdigim sanati baskalariyla paylasiyorum cunku aklimdan gecerken bana heyecan veren, komik, iyi, guzel gelen butunlerin degisik parcalari degisik insanlarda ayni etkiyi birakabilir. Pogaca tarifi verirken kullandigim yalin ve anlasilir ifadeyle icimi dokemem. Dokebilsem bu belirsiz ruh halinde olmam.

Zaten, dogrudan ve anlasilir olmak bence guzel ifade icin olcu degil. Belki de bu yuzden OrhanPamuk kitaplarini seviyorum. Nigan hanimi pat diye onumuze koymak yerine yemek sofrasinda gozlerini kirpistirmasini anlatiyor uzun uzun. Diger detaylara ekleyip anlamamizi bekliyor.

E zaten bastan sona birbirine baglanip sahane butun cikaran yazilar yazsam blog degil direk roman yazarim.

Genelden benim yazinin ozeline geleyim. 500luk pazil yapiyor gorunumde kendimin dibine dalmisken de, fotografi cekerken de, aklimda yazdigim ilk cumle vardi. Benzetmenin guzelliyle acele edip ikinci kismin ifadesiyle ugrasamadim ama bugunlerde beni anlatan butun anahtar kelimeler orda. Tek tek ne idugumu sadece kendim anlasam da bir butun olarak kararsiz bunalim halim asikar.

Bu blogda yazinin linkini gorunce sevindim, anlasildigini hissettim. Tartisma da bircok seyin hakkini veriyor.Yine de herzamanki iyi niyetimle, alkislayanlarin sevdikleri parcayi alkisladiklarini dusunmek istiyorum. Pogaca, gezegen ve cikolatali mevzulara bilahare deginirim.

Herbert dedi ki...

gelmişken yüzüne de söyliyeyim o zaman. ben kaç gündür döne döne okudum gerçekten çok iyi bence.

ikinci kısmı anlamamışız ama bu kötü olduğunu göstermiyor, beğendiğimiz kısmı beğeniyoruz. dediğim gibi sembol kullanmak zor iş sen de gayet güzel yapmışsın. pek sevmem ailecek hastanızız geyiklerini ama ben çok zevkle okuyorum blogu.

Adsız dedi ki...

1. Niyetim hiçbir zaman kötü olamaz. Yazan insanları çok severim. Hele de düzenli yazanları daha çok. Amerika'da köyde yaşayanların kalbim daha da bir yanındadır. Zira tıpkısının aynısını ben de yaşadım ve ne hissettirdiğini bilirim. O kadar yabancı kalmasaydım ortama belki ben de hiç yazmazdım. Yazıp da bir nane yediğimi söyleyemem. İç tatmini. Deşarj olma. Çıldırmaya engel olma aktivitesi benim için. O kadar.

2. Bir düzeltme: Ufak detayları sayfalarca tasvirlemek harikadır. Creative Writing derslerini zaten 'write more and more about less and less' diye açarlar. Orhan Pamuk'un anlaşılmaması tek tek cümlelerinden değil, okuyucuyu olay örgüsüne, genel konsepte hakim olamama hissiyatına düşürdüğündendir. Hani günde 20-30 sayfa okuyarak ilerlenecek romanları yoktur. Bir batında okudun, okudun. Yoksa puzzle tamamlanmıyor. Orhan Pamuk'un tekniğine hastayım fakat iyi bir romancı olduğunu düşünmüyorum. Yani tek tek cümleler ve tasvirleri süperdir ama romancılık maalesef olay-karakter-zaman örgüsünü de ustalıkla kotarmayı gerektirir. Orhan Pamuk bu yüzden iyi bir yazardır. Ama iyi bir romancı değildir. Ha, bütün bunlar da 'bence'dir. Öyle adamcağızı hacamat ettikleri sebepler üzerine sevmemezliğim söz konusu bile olamaz. Sevmem de diyemem zaten. Nobel aldı, Oscar aldı diye birini takdir edebilirim ama okurum, izlerim diyemem. Subjektif şeyler bunlar.

3. İnsanların- özellikle de Türklerin- anlamadıkları şeyi beğenmiş olmalarını ben anlamıyorum. Anlamadıkları şeyi otomatikman beğenmemelerini de anlamıyorum. Anlamaya çalışmak gerek. Kimi şeyler puzzle'lıdır işte. Aklı yormadan önüne konmaz -ki şahsen bayılırım şifreli metinlere. Blogumuza 2 yıl kadar önce şifreli, sembollü yorumlar, linkler dadanmıştı mesela. Uff, ne harika bir lezzetti onlar. Bir ara anlatırım. Neyse işte, denedim ve hala anlamadıysam o zaman ben 'anlamadım' diyorum ve insanlara da ne anladıklarını sorarım. Gıcık duruyor, farkındayım ama 'eleştirel bakış açısı' diye dillerimize dolanan ama asla da gerçek hayatta yer bulmayan şey tam da bu.

4. Morkoyun'un blogu kendi özelidir, istediğini yazar, çizer tabii. Ne o bu işi profesyonel yapıyor ne de ben Varlık Dergisi eleştirmeniyim. Ben durumu uzatıp, buradan yola çıkıp başka yerlere çekiyorum. Yoksa ben hepinizi seviyorum. Bu da iyi bir vesile oldu. Morkoyun'u düzenli takip ederim bundan böyle.

melontheroad dedi ki...

sevgili morkoyun,
ben de mesela farklı olmak için hafiyeye katılıyorum çoğu konuda demek yerine öyle alengirli bir yorum yazdım.ne olurdu sanki kuru bir katılıyorum yazsam di mi?
Yok farklı olmak için hepsi.
Ben senin linkli yazını ve benzerlerini okuduğumda da farklı olduğunu ve bu farkını göstermek isteyen biri olduğunu düşünüyorum.
Yani aslında hep kendimiz gibi algılıyoruz böyle kapalı anlatımları.Herbert'ın da şu an pıt pıtlanmaya ihtiyacı olduğu için yazından böyle etkilenmiş BENCE.(yani hoşuna gitmiş.)
Ama mesela ben senin takma kirpikli,hijyenik evrimli veya sephora konulu yazılarını daha bir anlayarak okumuştum.Belki de tamamen anladığımda her şeyi daha çok hoşuma gidiyor.Daha gerçekçi geliyor.

Ama sen 5. basamağa varmışken,karşındakinin seni halen 1. basamakta sanma hissini hissettirdiğini bilmek de güzel bir şey olsa gerek.

silgi dedi ki...

ben morkoyun'un ne demek istediğini hiç anlamadım ve gerçekten çok beğendim. morkoyun lütfen hep yaz, nasıl istersen öyle yaz, ben her şekilde alkışlarım. otur, on.