30 Ocak 2008 Çarşamba

herbert the cat burglar

Son zamanlarda, büyük ihtimalle kış depresyonun da katkısıyla, sadece bizim blogda da değil, neredeyse bütün blogger aleminde ve arkadaş sohbetlerinde konu sabit: işten tatminsizlik, piyango çıksa da istifa etsem hayalleri, hayatım bu mu olacak şaşkınlığı. Bu aralar işe otobüsle gidip geliyorum, etraftakilerin suratına anlamsızca bakıp hayallere dalabildiğim için veya soğuktan beyin damarlarım büzüştüğü için bu tür mevzuları daha çok düşünme fırsatım oldu. Kendimce sebebi buldum sanırım (ya da soğuk kalıcı bir takım etkiler bıraktı).

Biz 80lerde peydah olan, 90larda oynadıkça palazlanan, 2000lerde iyice sıkılınca aynaya patlayan ergenlik sivilcesi tadındaki yoğun iletişim çağının ilk nesilleriyiz. O yüzden beklentilerimiz de farklı.

Babam büyük ihtimalle geçimi kendi anne babasından, meslekleri mahallenin büyüklerinden, cinselliği her mahallede bulunan ve ergenlere kendi fantezilerini “ondan sonra yengenizi kaptığım gibi..” şeklinde başlayan cümlelerle gerçekmiş gibi anlatan yağlı saçlı delikanlıdan öğrendi. Hal böyle olunca da kendi hayalleri bu hammaddeden şekillendi. Ha belki daha farklı şeyler istemişti, ama ne olursa olsun elde ettiği hayal ettiğinden o kadar da uzak değildi. Durum böyleyken tatminsizliği de sınırlıydı.

Oysa ben hayatı amerikan filmlerinden, ikili ilişkileri Dallas’tan, korkuyu Clementine’den, başarıyı Rocky’den, cinselliği Tutti Frutti’deki kumraldan (kiraz olan hani, pembeli), kötülüğü Nuri Alço’dan, karizmayı James Bond’dan, acıyı Küçük Emrah’dan öğrendim. Hiçbir şey ortalama değil her şey keskin uçluydu. O yüzden de hayatım da öyle olacaktı. Babam niye mühendis olmuştu ki, gizli ajan olup dünyayı kurtarmak dururken, çok saçma. Benim tabi ki böyle olmayacaktı yaşantım. Ne olacaksın diye sorduklarında, tabi ki yatmadan dişlerini fırçalayan, bayramlarda saçlarını inek yaladı tarayıp komşu amcaların elini öpen akıllı çocuk olarak “bilgisayar mühendisi” diyordum. Ama tabi ki öyle bir şey olmayacaktı, saçmalama kuzen. Benim kariyerim çoktan hazırdı, hırsız olacaktım.

Ama öyle sağdan soldan çalan amiyane bir hırsız değil. Zıpkınımsı silahımı karşı çatıdan sıkıp gerdiğim ipten kayarak müzeye girip, önce vakumlu hiper teknolojik cihazımı cama yapıştırıp etrafını yuvarlak olarak kesip o delikten içeri girecektim. Üstümde simsiyah kıyafetler, kar maskesi ve lazer-göster gözlüklerim var tabi ki. Sonra (en zevkli kısmı bu) nadia komanachiye parmak ısırttıracak zorluk derecesindeki estetik fakat erkeksi akrobatik hareketlerle lazerlerin arasından süzüm süzüm süzülecek ve bir samırsoltla elmas kasasının önüne düşecektim. Bu arada tabii bir gıdım bile terlememişim (kar maskesine rağmen). Neremden çıkardığım belli olmayan kazulet kadar hiper-teknolojik aletle kasayı açacak, elmasları alıp yerine de her zaman yaptığım gibi kırmızı bir gül bırakacaktım (beyaz bir eldiven teki de olabilir esasen). Nasıl hayatı televizyondan öğrendiysem, kariyerimin detaylarını da görevimiz tehlikeden çizmiştim. Çok sonra öğrendim ki mesleğimin bir adı da varmış: cat burglar. Antrenmanlara çocukken başladım. Yerdeki alarm sistemini çalıştırmadan divandan başlayıp komodinin üstündeki vazoyu almaya çalışırdım. Genelde ödülüm vazo değil de, marley zeminle kaynaşan kıçımın yan etkisi olarak gözümün önünde uçuşan yıldızlar olurdu.

Daha sonra ise Anadoluliselerinehazırlansınavlaraçalışüniversiteyegirişbul başlıklı, pek fazla tercih yapmanız gerekmeyen, çizilip önümüze serilmiş yol başladı. Sizde olduğu gibi bende de içimdeki inek yaladı saçlı, dişlerini fırçalayan çocuk sorun çıkarmadan bu yolu aştı. Sonra her şey yavaş yavaş oturdu, toz bulutları çöktü, inek yaladı saçlı herbertin yanında oturmuş sırasını bekleyen cat burglar herbert vakit bu vakittir, benim sıram geldi deyip ayağa kalktı ki ne görsün. Elimdeki hayat, tukaka dediğim babamın hayatının hallicesi. Lazerlerin değil dosyaların arasından süzülüyorum, kredi kartı ekstrelerinin üstünden samırsolt yapıyorum.

İşte hepimizin bunalmış hali, bilmem kaçıncı raunda rusu yenip “Adriaaaaaaaaaaaaaaaaan” diye bağırmaya hazırlanmışken kendini hafta sonu alışveriş merkezinde gezerken bulan cat burgların daralımı. Herkesin cat burgları farklı tabi, belki TGM oraya sanat yönetmeni yazacak, Horatio çılgın bilim adamı, Melo da savaş muhabiri. Herkes kendine göre (fill in the blanks)

Meşhur 27 yaş bunalımı dedikleri bu herhalde. Büyük ihtimalle bu yüzden bizim kuşağın evlilikleri daha kısa sürüyor. Çünkü eşimizden sokakta Prenses Diana, mutfakta Emine Beder, yatakta Emanuella olmasını bekliyoruz. Orta yaş bunalımından önce 20lerin ikinci yarısı bunalımı. Hepimiz başka bir yerde arıyoruz çareyi. Ben de büyük ihtimalle o yüzden bu saatten sonra o kadar hazırlığa üşenmeyip kayağa veya dalışa gidiyorum, veya ışın kılıçları satın alıp arkadaşlarımla düello yapıyorum.

Bu yüzden anne babalarımız tam olarak anlayamıyor ne geçirdiğimizi, Luke Skywalker olmayı beklerken Bizimkilerdeki Erdal Özyağcılar olmanın verdiği şaşkınlığı. Ne yapılacak o zaman. Orta yol bulunacak, hayal kırıklığının tatlı ataletine teslim olunmayacak, hayallerdeki keskin uçlar kırılmadan pahlanacak, her boş fırsatta cat burglar’ın saçı okşanacak, müze soymasa da ilk fırsatta windsurf yaptırılacak.

20 yorum:

Yesim Arpat dedi ki...

Kardeşim, allah aşkına bir an önce 30 yaşına girin de gazınız alınsın. Biz de rahatlayalım.

Saturn Return teşhisi koydum sana da.

Herbert dedi ki...

:) yok girdim ben 30a. can sıkıntısından karalıyorum, yoksa sıkıntı yok :)

dodo dedi ki...

sn. herb. olayı çözmüşsün işte tebrik ederim. Ayrıca sen 27 yaş bunalımına girmek için fazla yaşlı değilmisin
sanırım mid-life krizi senin yaşadığın
:)

Herbert dedi ki...

benim 27 yaş bunalımı biraz geç kaldı, hamile miyim diye ürktüm bi ara :) olsun 20 yaş dişim de geç çıktı

erdemo dedi ki...

amma uzun yazı, okumayayım diye düşündüm. itiraf edeyim. ama okudukça pek bir eğlendim. süper yazmışsın. gıdılı hırsız :)

Yesim Arpat dedi ki...

29'dan 30 sayılmaz.
30'dan gün almak şeysi olmaz yani. 30 dolucak.
Zaten öyleyse profilini düzelt. 29 yazıyor.

Horatio dedi ki...

ohoo herkese de aynı teşhisi koyuyor bizim doktor...

Yesim Arpat dedi ki...

Hepiniz aynı teraneyi yapıyorsunuz ama. Bir bunalım ama tam da ne olduğu belli diil. Ben de aynını yaşadım 2-3 yıl önce.
Burjuva bunalımı, demişti Java. Valla öyle.
Evlen, geçer.

melontheroad dedi ki...

içimde yatan mesleğe savaş muhabiri yakıştırmanız altında yatan freudcu yaklaşımı öğrenirsem pek bir mesudolacağım sn. herbert!

Herbert dedi ki...

doğru 30 tam dolmadı henüz :) evliliğe daha dur, şovalye kaç yaşında evlendi?

bizimki şey gibi oldu, hani biri esner herkes esner ya, birbirimizi tetikledik heralde

erdem gıdı kimliğimi gizlemek için, hırsızken çıkarıyorum :)

melo niye onu seçtim hiç bilmiyorum, sen seversin böyle gezenleri falan ondan herhalde.

Yesim Arpat dedi ki...

Gönlümdeki damat 25'inden gün almamıştı. Ama Şövalye benle yaşıt maalesef.
Biz referans oalcaksak 30-31 diyelim evliliğe kalkışma, evlenme şeysine. Seninkine de bir şey kalmamış. Artık zamanı gelmiş :)

Herbert dedi ki...

annem ajan olarak mı yolladı seni :)

Yesim Arpat dedi ki...

Elimde çok şahane kızlar var. Resimlerini yolliyim mi e-mailine?

Herbert dedi ki...

ne diyosun, hemen alayım :)

Yesim Arpat dedi ki...

Niyetin ciddiyse ama. 'Ciddi niyet'i de lütfen lastiklendirmeyelim. Genel toplum algısınca düşün.

Herbert dedi ki...

ama görmeden niyetim nasıl ciddi olabilir ki. yaş diş macununu ortasından sıkıyorsa

Yesim Arpat dedi ki...

Yeni diş macunu tipleri her yerinden sıkılable.

Senin niyetin ciddi diil, annadım ben

Herbert dedi ki...

ama fakat... bunu da kaçırdık

farawaysoclose dedi ki...

herşeye sahip olup (maddi), bir türlü mutlu olamama sendromu işte. bir de garip bir yorgunluk: işe git yorgun, eve dön yorgun, tv başında uyukla yorgun, haftasonu alışveriş merkezini tavaf et yorgun yorgun.
varsa acil çıkış kapısı, tez zamanda kullanmalı.

kip dedi ki...

aptal hayran yazısı bırakıcam ama öyle yapcak bişi yok. sabah sabah neşe kattınız günüme bu muhtekulade post ve müteakip yorumları ile..

ben de ressam olmak istiyodum sapçı oldum onu hatırladım şimdi.. gerçi bu 180derecelik dönüş sürecinde saçlarımı yalatmadım hiç. gönlüm dağınık ve uyumsuz kılıktan yanayken etek giydim kolye taktım makyaj yaptım sadece. şayze.