Eskişehir günlerinden bir fotoğraf.
"Danny,I'm coming"
Ev arkadaşım olan göbekli şahıs kendini bir spor merkezine üye olacağı yalanıyla avutadursun ben kilo verme ya da en azından daha fazla kilo almama konusunda iyi gidiyorum. Aylardır 83 kilo olan ben sonunda tartıda 81,5 kiloyu gördüm. Tamam 1,5 kilo hiç bi şey değil. Ama 84-85 olmadığıma da şükretmem gerek, çünkü yiyiyorum.
Kiloya dikkat etme konusu başlarda az sinirimi bozmadı. 20 dakika 8km/s hızla yapılan bir koşu yaklaşık 200 kalori yakıyor, bu da 2 dakikada mideye indirilen bir gofret ile aynı. Ya o gofreti yemeyeceksin ya da yersen gidip bantın üzerinde 20 dakika harcayacaksın.
Aslında avcılık-toplayıcılıktan sonra geldiğimiz bu nokta çok kötü: günde saatlerce hareketsiz otuyoruz, sonra da bu anormal durumu dengelemek için yemeden içmeden kesiyor, mini mini gofret paketlerinin kalori tablolarına bakıyor, spor salonlarında saatlerimizi harcıyoruz.
Bence kilo insanın kendine yakışanı giymesidir.
Tatar Çölü, bazen istifa etmeyi planladığınız işiniz, bazen ayrılmak istediğiniz sevgiliniz ve bazen de tamamen değiştirmeyi istediğiniz yaşamınızdır.
I want to spend the rest of my life with the woman at the end of that table there, but that does not stop me wanting to see several thousand more naked bottoms before I die, because that's what being a bloke is. When man invented fire, he didn't say, "Hey, let's cook." He said, "Great, now we can see naked bottoms in the dark." As soon as Caxton invented the printing press, we were using it to make pictures of, hey, naked bottoms! We have turned the Internet into an enormous international database of naked bottoms. So you see, the story of male achievement through the ages, feeble though it may have been, has been the story of our struggle to get a better look at your bottoms. ~Coupling, "Inferno," original airdate 2 June 2000, written by Steven Moffat, spoken by the character Steve
"little place right on the pacific. you know what the mexicans say about the pacific? they say it has no memory. that's where i'd like to finish out my life, red. a warm place with no memory. open a little hotel right on the beach. buy some worthless old boat and fix it up like new. take my guests out charter fishing."
TGM, Herbert ve ben, soğuk bir İstanbul akşamında Kadıköy Kadife sokakta dolaşırken Karga'ya oturmuştuk. Giriş katında bir grup çalıyordu. Geçtik biraları yudumlamaya başladık. Melodiler kafamıza kazındı, çok beğendik. Daha sonra bir yerlerden CD'sini bulduk. 2,5 yıl sonra öylesine aklıma geldi işte. Şarkılarını bu adresten dinleyebilirsiniz.
Böyle bir hayatı kim istemez. Sabah kalk film ekiminde 5 seans film seyret. Akşamına konsere git. Ertesi gün bunlar hakkında yazı yaz. Canın sıkıldı mı çık dolaş hava al. En sevdiğin kitapların İngilizcelerini oku, çevirmenliğini yap. Üstelik bütün etkinliklere davetli olarak katıl, kuliste sanatçılarla tanış, bir de üstüne gazete, radyo ve yayınevlerinden yaptıkların işin para al.
Biz de masabaşı oturalım çalışalım. Akşam keyiflenmeye konsere gidelim. Bu tarz şeylere daha fazla zaman ayırmak isteyelim ama ne zamanı ne de parayı istediğimiz gibi bulamayalım. Noluyor be?
Caz müzik hayranı olmasam da caza normal bünyelerden daha fazla süre maruz kalabiliyorum. Daha çok modern caz denilen 1956-1965 dönemini seviyorum (TGM'ye özel not: Art Blakey, Coltrane, Sonny Clark filan). Akbank Caz Festivaline de caz kültürünü arttırmak için bir fırsat gözüyle bakıp, kendime bir konser beğendim. Böylece, dün gece Nublu (nuyublu diye okunuyormuş) Orkestra konserine gitmiş oldum.
Nublu içinde İlhan Erşahin de dahil olmak üzere 10dan fazla müzisyen var. Bir de orkestra şefleri var. Hayır, gerisini detaylı anlatamayacağım, şimdi düşününce bile bunalıyorum. Kısaca anlatmak gerekirse, eline ilk defa müzik aleti almış yaramaz çocukların rastgele müzik yapmasıydı diyebilirim. Ben ilk yarıya kadar dayandım. İlk onbeş dakika içinde benim bulunduğum kapıdan yaklaşık 20 kişi kendini dışarı atmıştı. Özellikle orkestra şefinin işaret ettiği her müzisyenin heyecanla abuk sesler çıkartması aklımdan çıkmıyor. Örneğin, saksofoncu işaret edilince bir anda dürürlürlülül diye çalıyor ve bırakıyor. Gitarist cart cart cart ritm atıyor, susuyor. Bu arada bateristler bozuk bir baskı makinesi gibi ritm atıyorlar. Bunlar arka arkaya bazen aynı anda 5 müzisyen devam ediyorlar. Yani ne melodi var, ne ritim var. Kesinlikle dinlenebilir değil.
Off bunaldım yine. Gitti paracıklar.