19 Şubat 2008 Salı

Rise of the machines

Sevgili günlük,

Teknolojinin nereye gittiğini aklım almıyor. Al işte, daha dün bir makineye kimlik gösterdim. Bunalımdayım. İnternetten aldığım sinema biletini o makineyi kullanarak bastırmam gerekiyordu. Kredi kartımı makineden geçirip alttaki bölmeden biletimi alacaktım. Ama olmadı, yapamadım. Çünkü alet, kartın benim olup olmadığını öğrenmek için kimliğimi görmek istedi. Aslında makinenin kendisi değil de aksesuarlarından birisi (üzerinde aletle aynı renk gömlek olan bir adam) bana kimlik sordu. "Ama bu makina, nasıl olur, göstermem" gibi sorularıma cevap vermedi aksesuar. Çok kötüyüm.

Horatio

9 yorum:

Yesim Arpat dedi ki...

Türkiye kredi kartı fraud'unda dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Buna güvenlik önlemi olarak da maalesef bildiğin kanlı canlı bir adamın bakması usulü kullanılıyor. Her türlü teknolojik aletimiz ve bunları kullanmaya niyetli kocaman genç bir nüfusumuz var ama altyapı ve sistem moktanken tuhaf çarelerle aletleri zorluyoruz.

Amerikan kredi veya ATM kartlarımın hiçbirini Türkiye'de kullanamıyorum mesela. Bankam kartlarımı Türkiye'nin de aralarında olduğu birkaç ülkede yüksek risk var diye bloke etmiş durumda.

Referanslar:
http://www.iw.com/magazine.php?inc=010102/01.01.02ebusiness1.html

http://www.flyninja.net/fileblog/wp-content/credit-card-fraud-white-paper.pdf

http://www.tamingthebeast.net/articles2/card-fraud-strategies.htm

Herbert dedi ki...

kısa vadede karlılık için zehir gibi çalışan hür teşebbüs planlama zekamız, uzun vadede nasıl olsa hepimiz ölüyüz diye su kaynatıyor. sebebi bu, sorun çıkarmak kolay önlem almak zor.

Not: referanslar şahaneymiş

Horatio dedi ki...

ben olayın kredi kartı dolandırıcılığıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. ben kendi isteğimle bile zar zor gittim o filme, kredi kartımı çalan şahıs gitsin döner filan yesin gelip bağımsız film seyretmesin. :)

topkapı sarayının girişinde bilet okuyan turnikeler var. sistem gişeden alınan biletin turnikeye okutularak geçilmesine göre kurulmuş. ama biz ne yapmışız, bileti elimizden alıp turnikeye okutan bir adam koymuşuz başına.

akbil basmaya nasıl adapte olduk onu merak ediyorum asıl.

Yesim Arpat dedi ki...

Buna benzer bir durum havaalanında da var. Her gate'te bir bilet okuyucu (scanner) olmasına rağmen elle topluyorlar. Sonra da elle sayıp, elle lastiğe dolayıp zarfa koyup elle havayolunun merkezine yolluyorlar. Hayır, koy scanner'a hersey bir salisede bitsin. Hata payı da sıfırlansın.

Söylediklerine göre elle toplamak daha hızlıymış kapıdaki görevli için. Scanner okutmasını mecbur tutmadıkça adam da okutmuyor. Zaten müşteri de illa 'valla billa kalkıyoruz' anonsundan sonra geldiğinden o da hıza muhtaç. Ya diyorum, beklemeden kalksın artık. Bak nasıl geliyorlar 30 dak önce gate'e. Bu durumda tabii mesela geciktiği için uçağı kaçıran bakan oğlunun arıza da çıkaramaması gerek. Ama sorsan o gecikmemiştir. Uçak 8'de kalkıyorsa 8'de gate'te ol demek değildir bu. 8'de havalanmaya hazır, pistte sıradasın demektir. Falan filan.

NE bileyim işte ipin ucu gidiyor da gidiyor. Toplam sistem revizyonu gerek. Tek tek zırtı pırtı işaretlemekle olmaz bu.

farawaysoclose dedi ki...

hocam, "turnikede bileti manuel okutan adam" diye bir iş tanımı olmazsa o adam eve nasıl ekmek götürecek?! sanki memlekettin her yeri fabrika, herkesin işi gücü sosyal güvencesi var da biz habire işleri makinelere devrediyoruz :))

Yesim Arpat dedi ki...

Bu zihniyette ilerlemediğimiz için memleketin her yeri fabrika, iş yeri değil zaten. Yumurta-tavuk şeysi.

erdemo dedi ki...

üzülme be allah başka keder vermesin horatio kardeş. :)

Adsız dedi ki...

burası türkiye oluyor böyle demekten kendimi alamıyorum :)

farawaysoclose dedi ki...

evet Allah başka dert vermesin, hem böyle güzellikleri olmasa memleketimizin, amma sıkıcı olurduk!