Bilgisayarın başına oturana kadar aklımdan geçenler başkaydı ama boş word sayfası insanı yolundan çeviriyor. Klasik bir oraya gidin, burayı da görün, şunu yemezseniz ölümü görün yazısı yazmak gelmedi içimden. Ben de Horatio ya yolda sorduğum “Bu kadar şey öğrendik hepsi boşa mı gidecek” sorusunun cevabı olarak Prag’da gezerken öğrendiğimiz küçük ipuçlarını yazayım, gideceklere karınca kararınca bir katkımız osun dedim. Gitmeyecek olanlar siz de okuyun o kadar uğraştım, ayıp denen bir şey var.
- Kitap: Piyasada Prag’la ilgili birkaç kitap var. Biz Dost yayınlarından Cartoville Haritalı Rehberini çok kullanışlı bulduk. Bölgelere ayrılmış detaylı sokak haritaları ve o bölgedeki görülecek yerler barlar ve restoranlarla ilgili bilgileri gayet faydalı. Bizim her noktada can simidimiz oldu. Ama görülecek yerlerin içeriğiyle ilgili detaylı bilgi yok. Bunun için ikinci bir kitap bulundurmakta fayda var. Yine Dost yayınlarından olan beyaz kapaklı Prag kitabını kullandık ama çok başarılı değildi. İngilizce’niz iyiyse oradan daha ucuza daha detaylı kitaplar alabilirsiniz.
- Ulaşım: Prag’ın yerel halkı 1,5 milyon kadar. Yani İstanbul’un yanında orta halli bir kasaba kadar kalır diyebiliriz. Buna rağmen toplu taşım sistemi İstanbul’unkini döver, yerden yere vurur, sıtkını sıyırır, daha nasıl abartsam bilemedim. Otobüs, metro ve tramvaydan oluşan kutsal üçlemeyle şehrin her yerine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Tek sıkıntı yılda bu kadar turist çekiyor olmalarına rağmen ulaşım sisteminin herhangi bir yerinde İngilizce tabela olmaması. Başta biraz kafa karıştırıcı olmakla birlikte istediğiniz yere gitmek için gideceğiniz durağın adını bilmeniz yeterli. Sistem o kadar basit ki biz ilk günden itibaren hiç şaşırmadan 3 vasıta değiştirerek istediğimiz mekana ulaşma konusunda sıkıntı çekmedik. Bahsettiğim kitapta detaylı bir ulaşım haritası var, hangileri arasında aktarma yapacağını görmek açısından faideli. Bütün sistem için aynı bilet geçerli ve fiyatı 20 Krona (para meselesini sonra açıklayacağım). Taşıtlara binerken sarı cihazlara okutup biletinizi öyle biniyorsunuz ama kimse bunu kontrol etmiyor, yani tamamen vicdanınıza kalmış bir durum. Diğer taraftan sivil giyimli memurların zaman zaman baskın tadında kontroller yaptığı ve bileti olmayanlara 300 Krona ceza yazdığını duyduk ama 5 gün boyunca bize hiç kimse bir şey sormadı. Bir kere kullandığınız bilet 1,5 saat kadar geçerli, bu sürede istediğiniz kadar taşıta binip inebilirsiniz. Biz 3 gün geçerli olan turist biletlerinden aldık (220 Krona). Bunları o sarı cihazlara okutmanızdan itibaren 3 gün istediğiniz vasıtaya binebiliyorsunuz. Herkese de tavsiye ederim çünkü şehri gezerken o kadar sık kullanıyorsunuz ki verdiğiniz parayı kat kat çıkarıyorsunuz. Alışık olmadığımız şekilde otobüse binecekler ineceklere yol veriyor, ayağınızı yola attığınız andan bütün arabalar durup size yol veriyor. Ama bu duruma fazla alışmayın ben dönüşte beşiktaş meydanında nasıl olsa durur dediğim bir otomobille nerdeyse bayramlaşıyordum. Tek sıkıntı gece 12 de toplu taşımın balkabağına dönmesi.
Paşa babam beni metro köşelerinde sürüneyim diye büyütmedi diyenlerdenseniz taksi de geçerli bir yöntem. Ama şoförlerin çoğu İngilizce bilmiyor ve gideceğiniz yerin adresini göstermek veya harita üzerinde tarzancanızı konuşturmanız gerekiyor. Bir de istediğiniz yere Budapeşte üzerinden gitmek ve amiyane tabiriyle söğüşlenmek gayet mümkün. Bu yüzden oldukça büyük bir şirket olan AAA’nın taksilerini tercih etmekte fayda var. Arka kapılarında açıkça AAA yazıyor: Eğer bulamazsanız da cep telefonunuzdan 14014 ü arayıp yerinizi bildirdiğinizde aniden damlayıveriyorlar.
- Yemek: Herkes Prag’da aç kaldığından, yemekleri beğenmeyip açlıktan midesinin sırtına yapıştığını anlatıyor ama biz gayet güzel yemekler yedik. Garsonların çoğu İngilizce biliyor, derdinizi anlıyor. Ama aynı garsonlar tabakları kafanıza atar gibi bırakabiliyor, kaşık çatalı ortaya bırakıp dağıtmadan gidiyor. Bunlar çeklerin standart halleri sükunetiniz korumaya çalışın. Ben başta havaalanındaki check-in görevlisi olmak üzere birkaçına ıslak meşe sopasıyla sağlı sollu saygı öğretmek istedim ama kendimi tuttum, uluslararası bir krizi önlemek adına size de bunu tavsiye ederim. Diğer taraftan çok renkli kişiliklerle tanışabiliyorsunuz. “Erkek” olduğu halde kendine waitress demekte ısrar eden ve manik derecede neşeliyken balataları tamamen sıyırıp katil bebek Chucky’e dönüşen sevimli garsonumuz gibi. Enteresan bir durum, menüde istediğiniz yemeğin yanında yazan garnitürler yemekle gelmiyor, onları isterseniz ayrıca söyleyip ücret ödemeniz lazım. Yani sadece şinitzel derseniz tabakta yalnız başına oturan bir şinitzeliniz oluyor. Fiyatlar gerçekten ucuz, özellikle de alkol. Bira ve birahaneler her yerde var ve bazı noktalarda fiyatı sudan ucuz (lafın gelişi değil bazı yerlerde cidden su biradan pahalıydı). Gayet şık mekanlarda bile 7-8 YTL’ye mojito içmek mümkün. Çek cumhuriyeti zaten pilsener biranın doğuş yeri olduğu için çeşit çeşit ve çok lezzetli biralar bulmak mümkün ama ilginç bir şekilde her restoranda sadece bir marka bira var. Bir de her yerde, her köşe başında sıcak şarap satan birileri var. Soğuğun etkisiyle cazip gelse de (bakınız: AAA ile ilgili resim) hiçbirini tadı şahane değil. Domuz eti gayet yaygın, bu konuda bir hassasiyetiniz varsa garsona söyleyin veya tavuk tercih edin. Zaten bu sebepten Prag’da bolca bulunan Kentucky Fried Chicken’larin tamamı Türk toplama kampı gibi. Hatta bir noktadan sonra bütün KFC toplanıp bir başkadır benim memleketimi söyleyecek gibi hissediyor insan. Benim tavsiyem sokakları dolaşın ve menüsünü beğendiğiniz bir yeri ( her lokantanın kapısında var) deneyin. Biz çok güzel yerler bulup leziz yemekler yedik.
-Müzik: Biraz saçma bir başlık gibi görünse de belirtmeden geçemedim. Manastırlarda çok güzel klasik müzik konserleri düzenleniyor, mutlaka gidin ama ısıtmalı olanları tercih edin zira kiliselerin için alaska tadında. Ayrıca çok başarılı (ve uygun fiyatlı) caz klüpleri var.
Ama bunlar dışında genel müzik zevki berbat. Yılbaşı gecesi kitlelerin eğlendiği meydanda çalan abuk eurotrash şarkılara alkolun etkisiyle bir şey demesek de grup “Şimdi David Hasselhoff’dan bir şarkı çalıcağız” diyince olay yerinden koşarak uzaklaştık. Ancak gittiğimiz yerde de Kylie den I Should Be So Lucky çalıyordu. Pek çok mekanda da benzer müzikler duyduk, hazır olun.
- Görülecek yerler: Baştan kabul edin tamamını görmek gibi bir şansınız yok. Planlı çalışın harita üstünden bir program çıkarın ve buna mümkün olduğunca uyun. Zaten bir yerden sonra kubbeye, gotiğe, baroğa doygunluk başlıyor çünkü hangi köşeyi dönseniz bir katedral bir heykel, e yeter diye haykırası geliyor insanın. Adamlar bunu da 4 duvar bir çatı yapalım olsun dememişler hepsinde bir detay bir sanat. Bir noktadan sonra marjinal ilginçliği azalıyor. Zaten Çekler de her yerde katedral görmekten sıkılmış olsa gerek, %60 ı ateistmiş. Bu yüzden planınıza eşit aralıklarla işkence müzesi, komünizm müzesi (Mcdonalds’ın üstüne bilerek mi kurmuşlar bilmiyorum ama başarılı bir gönderme olmuş) ve seks müzesi (her ne kadar sado mazo kısmında Horationun suratı şekilden şekle girse de) gibi alternatifleri eklemenizi tavsiye ederim. 22 numaralı tramvay da şehirdeki önemli yerlerin çoğunun önünden geçmesi açısından mühim. Ama kişi binmeyi bildiği gibi inmeyi de bilmeli. Biz nasıl olsa devam ediyor diye inmeyince kendimizi Prag’ın banliyölerinin birinde Taylandlı bakkaldan aldığımız yerel çikolataları yiyip ıssız bir durakta titreyerek tramvay beklerken bulduk. Bir de yeri gelmişken, nasıl bizde bütün midyeciler Mardinliyse burada da bütün bakkallar Taylandlı.
-Para: Avrupa birliği üyesi olsa da henüz Euroya geçilmemiş Krona kullanılıyor. 1 dolar yaklaşık 20 krona ediyor. Ama döviz bozdururken çok dikkat edilmeli, standart bir kur yok ve burada ayak üstü adamı kazıklıyoruz demek yerine komisyon alıyoruz demeyi tercih ediyorlar. O yüzden hemen her köşedeki bürolardan döviz bozdururken oranı değil vereceğiniz döviz karşılığı ne kadar krona alacağınızı sorun. Biz en iyi oranları Old Towndan Charles köprüsüne giderken karşınıza çıkan küçük Franz Kafka meydanındaki büroda bulduk ama onlar da mesai saati dışında kapalı ve 150€/$ altına işlem yapmıyorlar. Kredi kartına fazla güvenmeyin çünkü inanılmaz bir şekilde çoğu yerde geçmiyor.
- Çekçe: çok saçma bir dil. Aklımda kalan kelimeler ahoy: merhaba, zdarma: bedava, akce: indirim, tam: itmek , sem: çekmek (kapılardan aklımda kalan)
-Çek kızları: her köşe başı 3 tane Eva Herzigova var beklentisindeyseniz şöyle kenara bırakın çünkü o kadar değil. Bunu söyleyenler büyük ihtimalle Prag'ı dolduran Rus turistlerle karıştırmış olabilir. Genel olarak Slav kanı etkisiyle güzel bir ırk itiraf etmeli. Ama fazla beklentiye girmemeli.
Aklıma gelenler bunlar. Prag cidden güzel bir şehir, mutlaka görülmeli gezilmeli. Hatta bir süre sonra tekrar görmek isterim. Ama her yerde gözünüze sokulan rüya şehir, cennetin yere düşmüşü gibi gazlara gelmeyin, hayal kırıklığı olabilir.
3 yorum:
Muhteşem bir Prag yazısı olmuş sayın Herbert. Ayrıca eklemek isterim ki son Bond filmi Casino Royale de Prag ve Karlov Vary'de çekilmiş.
hayatımda praga gitmedim
berlin part 2 noldu
Yorum Gönder