Uzun süreden sonra herbert kulunuz yine Ankara’da. O yüzden Ankaralı kızlara gelsin bu şarkı:
Korkmayın beni ziyadesiyle bayan Ankara-İstanbul kıyaslamasına girmeyeceğim. Kimse de girmesin lütfen yumurta tavuk hikayesine döndü artık.
Kim bilir kaçıncı defadır geçtiğim yolda bu sefer yalnız yolculuklarımdan biriydi. Yalnız yolculuklarımın ertesi günü genelde sesim kısılır çünkü gırtlağımı söküp ciğerimi direksiyona çıkaracak şiddette şarkı söylerim yol boyu. Camları titretip kargaları ürkütecek tiksinçlikteki sesimi sergilemekten pek kaçınmasam da (karaoke bile yapıyorum utanmadan) etraftakilere kalıcı duyma bozukluğu vermeden gönlümce şarkı söyleyebileceğim tek yer araba. Banyo sınırlarını bile aşıyorum çünkü. Zaten banyoda söylememin de pek bir anlamı yok, ekoyla düzelebilecek çatlaklığı çoktan aşmış durumda sesim.
Bu sefer öyle olmadı ama. Aynı şarkıları dinlemekten sıkıldığımı fark ettim ve ne zamandır dinlemek istediğim 4 yeni albümü aldım yanıma, yol boyu onları dinledim. Biraz onlardan bahsetmek istedim:
Mika-Life in Cartoon Motion
Herhalde artık Grace Kelly ile Mika’yı duymayan kalmamıştır. Herkesin dediği gibi biraz Freddy Mercury biraz Robbie Willams tadı bırakıyor damakta. Ama albümün genelini dinleyince hiçbirini taklit etmediğini görüyor insan. Evet ikisinden de esintiler var ama freddy için fazla pop, robbie için fazla detaylı ve cilveli olmuş. Cidden uzun süredir duyduğumuz bir şeye benzemiyor. İnsanı şöyle alttan alttan fıkırdatan, çok neşeli, tekrar dinleten tertemiz şarkılar. Lolipop, my interpretation ve relax de hoş ama hiçbiri grece kelly kadar çarpıcı değil, bunu da belirteyim. Herkeste olmalı, neşelenmek istedi mi dinlemeli.
Devotchka- How It Ends
Pek duyulmayan ama gayet başarılı bir grup Devotchka. Adlarını Clockwork Orange dan almışlar, Rusça genç kız gibi bir anlamı var. Little Miss Sunshine ı izlediyseniz ordaki şahane şarkı da bu grubun. Değişik bir duruşları var. Şarkılarda balkan sesleri duyuyor insan (veya ben gaipten duyuyorum). Pek balkan müziği sevmem, Goran Bregoviç hayranlarına da uzaktan sempati beslerim. O yüzden biraz uzak durdum ama orijinal şarkılar olmuş. Dinlenilmeli. Birkaç dinlemeden sonra başka bakacak sanki insan.
Joss Stone- Mind, Body & Soul
Çok da yeni değil aslında bu. Joss Stone 15 yaşında çıktığında vay be dedirtmişti. Klasik soul müziği çok severim, ama içine R&B hele hele hiphop katılınca çok afedersiniz bir yerimi ellemişler gibi oluyorum. Joss’un özelliği hem böyle tüyleri diken diken eden bir sesi olması hem de eski stil saf soul söylemesi. Bu albüm de gayet şahane olmuş. Right to be Wrong, Spoiled ve Less is More favorilerim. Gece yolda giderken dinlenilmeli, “ah ulan mualla yapılır benim gibi adama bu” denilmeli içten içe (mualla burada cins isim, yerine ne isterseniz koyabilirsiniz)
The Fray- How to Save a Life
İşte bu harbiden güzel bir adult alternative albüm olmuş. Önce coldplay’e mi benziyor acaba diye düşündüm ama o kadar tekdüze değil, hangi parça nerde başladı nerde bitti anlaşılıyor. Piyanonun çokluğundan öyle geldi herhalde bana. Sonra acaba starsailor mu dedim ama tam onlar gibi de değil (starsailor daha iyi onu da belirteyim). Neyse kimseye benzetemesem de çok beğendim, kelli felli, dinleyince doyuran güzel bir sürü şarkı olmuş. Helal diyorum. How to Save a Life ve over my head şahane şarkılar. Ama How to Save a Life ın klibi hiç olmamış, esra ceyhan’la axl rose’un bi çocuğu olsa aynen bu klip gibi bir şey olurdu, o kadar çorba yani.