11 Ağustos 2010 Çarşamba

Baby Blues diye bir şey varmış kimse bana dememiş

Hiç hissettirmeden başlıyor. Doğurmadan 1-2 hafta kadar önce. İşe gitmeyi bırakmışım, yeni evimize yerleşme hazırlıklarını tamamlıyoruz. Hava da serin mi serin, hamileliğim süper geçti darısı anneliğime duaları arasında bir sabah uyandım ki, finallere çok az kalmış ve ben daha hiç bir konuya çalışmamışım gibi hissediyorum.
Daha bebek nasıl tutulur onu bile bilemiyorum, bir de faydası olur belki diye üye olduğum emzirme konulu bir gruptaki kadınların e-mailleri iyice moralimi bozuyor, emziremezsemi hiç aklına getirmemiş ben birden paniklere kapılıyorum. What to Expect The First Year kitabını okumaya çalışıyorum ama hiçbir şey aklımda kalmıyor. Annem yaparken öğrenirsin, halen kitap mı okuyorsun diyor. Derken 3 hafta geçiyor ve bir bakıyoruz o gün geliyor.
Epidural sezeryanla ilgili hiçbir şey okumayıp izlemeyerek ne kadar iyi bir şey yaptığımı anlıyorum Cuma saat 10da. Beni ameliyathaneye götürenler de, epidurali yapanlar da, doktorum da, hasta bakıcılar da herkes ama herkes yaptığı işlemleri bana anlatıyor. Sanki ben yeni doğmuş bir bebeğim ve bu dünyaya alışma aşamasında bana yapılanları bilirsem daha mutlu olacakmışım gibi.
Sonra belden aşağım uyuşuyor ve MOS yanıma geliyor. O geldikten 10 dakika sonra 9 aydır beraber yaşadığım oğlumu ve plesantamı benden alıyorlar. Alıyorlar da sanki çöpe mi atıyorlar, plesantayı evet ama ADS'yi kucağıma veriyorlar. En mutlu anımız...
Ama işte ne oluyorsa ondan sonra başlıyor, ilk gece bunu ben mi içimde taşıdım ve doğurdum. Bu benim mi, ne kadar da güzel, aman ona bir şey olursa demekten, kaşını gözünü burnunu incelemekten gözüme uyku girmiyor. Teyzem uyu artık diyor, hemşire o uyurken uyuyun yarın bu kadar çok uyumayacak diyor. Aman olmuyor ilk gece bir dakika bile uyuyamıyorum.
Ertesi akşam denilenler oluyor, kendini halen ana rahminin sıcaklığında hissetmek isteyen yenidoğan benden ayrılmıyor. Emiyor, uyuyakalıyor, yatağına koyuyorsun uyanıyor. Kucağımda uyuyor, yatağına alıyorsun ağlıyor. Bebek odası imdadımıza yetişiyor da bir iki saat uyuyorum ama sersem gibiyim. 2. gece de sabahı buluyor. Bu sefer de bir şey olsun da bir gece daha kalalım hissi basıyor. Hem burda her şeyi onlar yapıyor, eve gidince nasıl olur ki paniği başlıyor. Ama nafile, doktorum geliyor sizi taburcu edelim artık diyor.
Akşamüstü evimize varıyoruz, ADS araba koltuğunda pek mutlu mutlu uyuyor. Eve varınca koltuğunu salona koyuyoruz, ona bakınca başlıyorum ağlamaya.
-Neden ağlıyorsun?
-Bilmiyorum...
-Nasıl bilmiyorsun.
-Bilmiyorum işte elimde değil.
İki hafta sürecek repliklerin ilki eve geldiğimiz ilk gün başlıyor.
Aşağı inme üşütürsün diyorlar, sinir oluyorum ağlıyorum. İki gün aynı odada oturuyorum, sıkıntıdan ağlıyorum. Tam uyutuyorum, ah benim güzel oğlum diye sevmeye geliyorlar, ADS uyanıyor, ben ağlıyorum, uyandıranlara gıcık oluyorum. Bu niye ikide bir kaka yapıyor diyor babası, ağlıyorum. Sana benziyor diyorlar, ağlıyorum. Saat 5 oluyor, ağlıyorum. Teyzemle kuzenim 1. haftanın sonunda eve dönüyorlar, ağlıyorum. MOS 2 hafta sonra işe başlayacak diye, ağlıyorum. Annem yemek yapmaktan yoruluyor diye ağlıyorum. Altını değiştirirken üzerime işiyor, ağlıyorum. Tam yemeğe oturuyorum, uyanıp ağlıyor, ben de ağlıyorum. Bir gece çok uyuyor, az emiyor, göğüsler şişiyor, sütler akıyor, ağlıyorum. Süt sağmam gerekiyormuş, ağlıyorum. Bir gece çok emiyor, az uyuyor, ben uykusuz kalıyorum, ağlıyorum. Ben gazını çıkaramıyorum, annem çıkarıyor, ben niye yapamadım diye ağlıyorum. Uyurken çok şeker oluyor, ağlıyorum. Kimseyle konuşmak istemiyorum, çünkü millet hayırlı olsun dedikçe ağlayasım geliyor. Telefonları zaten açamıyorum ama sonra da kimseyi geri aramıyorum. MOS sevinçle tebrikleri kabul ediyor, ben ağlıyorum. Fotoğraflarına bakıyorum, ağlıyorum. Zırta pırta ağlıyorum.
Elif Şafak'ın daha evli bile değilken alıp okuduğum ve hiçbir anlam veremediğim Siyah Süt kitabını kütüphaneden bulup tekrar okuyorum. Baby blues kısmı aynı ben...What to Expect kitaplarıma bakıyorum, evet orda da anlatmış. Sebepsiz her şeye ağlama hali, değişen ruh halleri, etrafla sürekli tartışma, anksiyete, eleştirilere aşırı duyarlılık ... vs. vs. Ama işte ben biliyordum, çalışmadığım yerden soru geleceğini biliyordum.
Bir de üstüne üstlük hamileliğimde ADS'de bulunan sorun devam ediyor çıkıyor, iyice ağlıyorum. Ne zaman ki, tetkiklerin sonuçları temiz çıkıyor ve biz her şeyi güçlü ve dayanıklı oğlumun az ağlaması sayesinde hallediyoruz, baby blues beni terkediyor. Belki 2 haftalık süresi doldu diye, belki ben farkına vardığım için, belki sağlıklı olmanın verdiği sevinçle gidiyor ama gidiyor.
Baby blues depresyon demek değilmiş, halk dilindeki lohusalık olsa gerek. Hormonların alt üst olmasından olurmuş. Eğer 2-4 haftadan fazla sürerse postpartum depresyona dönüşmüş demekmiş. İşte bu yüzden lohusa yalnız bırakılmaz lafı çok doğruymuş. Yanımda soğukkanlılığı ile teyzem, süper yemekleri ile annem, bana tatlılar yapan kuzenim ve benim tüm hormon seviye değişikliklerime tahammül eden ve beni ne kadar iyi bir anne olduğum konusunda motive eden MOS olmasaydı baby blues geldiği gibi gitmeyebilirdi.
İyiki oğlan doğurmuşum...

3 yorum:

Herbert dedi ki...

anne olunca anladın mı peki onu merak ediyorum ben

melontheroad dedi ki...

anladım tabi ne sandın:)
hatta sizi terkedip öyle bir blog kuruyum ben erdim erdim artık....

OzlemPansiyon dedi ki...

ne guzel yazmissin! hayatindaki yepyeni bir duygunun varligi acikca yaziya da yansimis.
artik aglamamana sevindim. kendine gel ve duzenini iyice oturt da, bi gun ziyaretinize gelelim.