30 Ekim 2008 Perşembe

dolapta pekmez


Artık google'dan şunu arayıp da buraya geldiler postlarından yazmama kararı almıştım. Her lastiğin bi katsayısı var, bu da sonuna geldi sanki. Ama toplumumuzun şu kanayan yarasını google aramaları arasında görünce bir sanita bant yapıştırmadan geçemedim:

"yaladım hamilemiyim"

Değilsin kardeşim, canının istediği gibi takıl, hayat kısa.

29 Ekim 2008 Çarşamba

Kotuluklerin anasi

Disardan feci gorunuyor olmaliyim, Starbucks'tayim, onumde bilgisayar, kulagimda kulakliklar ve orta boy buzlu latte. Cok ozenti. Bu dukkanin amerika'daki orneklerini dusunuyorum, ogrenciler ders calisiyor, bilgisayarda odev yapiyor vs. Genelde ortam sessiz. Bizdeki tam bir kahvehane, okey taslari ve iskambil kagitlari eksik. Sanirim 1 milyon kahveci daha acilsa bile bu boyle devam edecek, sessiz sakin 1-2 ytl'ye sutlu kahve alip saatlerce oturabilecegin bir Starbucks olmayacak. Hayat beni neden yoruyosun? Herife orta boy buzlu sutlu kahve istiyorum dedim, yani tall ice latte mi istiyorsunuz dedi. Shut your f**king mouth didim ben de.

Bundan 6-7 sene once, bizim yazliga universiteden bir arkadasimi cagirmistim. Tipik yazlik aktiviteleri, denize havuza giriyoruz, yazligin kafesinde bilardo filan oynuyoruz, aksam sinirli sayidaki bar/kulup benzeri mekana gidiyoruz filan. Hava inanilmaz sicak ve nemli.Bir aksam bizimkiler ertesi gun geri donmek uzere eve gitmeye karar verdiler. Annem bize kolum kadar 2 tane cupra kizartti, bir kase salata yapti ve gittiler. Dolaptaki buyuk rakiyi actik. 2 saat icinde cupralari salata ve raki esliginde yedik ve sarhos vaziyette sahile indik. Sezlonglara yatip dalga seslerini dinleyip muhabbet ederek 2ser bira ictik. Saat gece yarisini gecmisti. Sonra duvar dibinde gozleme yapan yoruk teyzelerden gozleme aldik. Eve donup sizdik. Ertesi sabah arkadasimin bogurme sesleriyle uyandim, kosarak diger tuvalete gittim. Geri dondugumde midemi neredeyse tamamen bosaltmistim. Saate baktim, 3e geliyordu. Tekrar sizmisim. Kapi tikirtisiyla uyandim, bizimkiler donmustu. Bizi perisan halde yatar gorunce annem endiselendi. Babam sakince buzdolabina bakti, rakinin bittigini gorunce hafifce gulumsedi, annemi sakinlestirdi.

Aksam 9 civari biraz kendimize gelip havuza biraktik vucudumuzu. Ayildigimizi o zaman hissettik. 24 saat kadar sarhos kalmistik ve bundan cok pismandik. O zaman bir daha bu kadar cok icmeyecegimize dair kendimize soz verdik.

Dune kadar bu soze sadik kalmistim. En cilgin arkadas eglencelerinde bile. Dun ne oldu bilmiyorum. 5-6 duble raki sonrasinda da cila niyetine sayisini hatirlayamadigim red bull votka.

Saat aksam 6, kendime yeni geliyorum.

Bir daha bu kadar cok icmeyecegim. Umarim.

28 Ekim 2008 Salı

Bilişim Sivil Toplum Kuruluşları Basın Bildirgesi

Türkiye İnterneti Yasaklama Ayıbından Kurtulmalıdır !

Youtube 6 aya yakındır yasaklı. Myspace, Dailymotion, Dawkins, ve
nihayet Blogger yasaklandı. Wordpress ve Alibaba'yı yasaklamaktan
çekinmedik. Son bir yılda 5651, kişilik hakları ve fikri ve sinaihaklar
nedeniyle bini aşkın webi yasakladık. Türkiye dünya internetine kendi
kurallarını empoze etmeye çalışıyor ve bunu sadece yasaklarla yapmaya
çalışıyor. Yapılanlar, Anayasaya aykırı, Hukukun temel ilkelerine ters,
bu iş için çıkartılan 5651'ın 9. maddesini ihlal ediyor. Yasaklamalar,
savunma almadan, tebliğ edilmeden, tedbir olarak alınmasına rağmen, bir
ceza olarak uygulanıyor. Yasaklar, suçluyu değil, sıradan Türk
yurttaşını, ve internet üzerinden iş yapmak isteyen, görüşlerini
paylaşan, Türkiye'yi dünyaya tanıtmak isteyen girişimci, öncü
yurttaşlarımıza zarar veriyor; yasaklar pire için yorgan yakarak
adaletsizlik yaratıyor. Kanımızca, mahkemelerimiz ve diğer ilgililer
kolaycı bir yaklaşımla herşeyi yasaklayarak, haksızlığa sebeb olarak suç
işliyorlar; tazminat davalarına muhatab olacaklardır. Yasaklar,
Türkiye'nin AB, Demokrasi ve Bilgi Toplumu projeleriyle uyuşmuyor.


Ülkemizin yasakçı bakış açısından vazgeçip, tüm dünya ile birlikte
yönetişim ilkeleri ışığında internetdeki "zararlı" içerik ve bilişim
suçları ile mücadele etmelidir. Bu mücadele tek başına kamu otoritesi ve
mahkemelerle yapılacak bir mücadele değildir. Yasaklamalar, bilenlerce
kolayca delinmekte, gittikce artan bir oranda, yurttaşların bu
yasakların aşılması bilgisi yayılmaktadır.

Sivil toplum örgütleri bu sürecin bir parçası olarak çalışmaya hazırdır.

Yeter ki makulde uzlaşmak istensin ve diyalog kurulsun. Örneğin, çocuk
pornosu, ihtihara teşvik konularındaki yasaklamaların, uzman görüşü
ışığında mahkemelerce yapılmasına hiç bir itirazımız yok. "İkaz
et/Kaldırt" yönteminin uygulanması istiyor, ve bu sürecin parçası olmak
istiyoruz.


Kısa vadede ülkemize büyük zarar veren bu trajedinin önlenmesi için acil
tedbir alınmalıdır. En başta, Ankara ve İstanbul'da 2 uzmanlaşan mahkeme
geçici bir süre için İnternet yasaklarına bakmalıdır. Adalet Bakanlığı,
Barolar Birliği, Yüksek Hakimler Kurulu bu konuda Sivil Toplum
Kuruluşlarıyla işbirliği ile böyle bir yapılanmayı sağlamalıdır.
Telekomunikasyon Kurumu, katalog suçları dışındaki

yasaklamalarda da, resen yetkilerini artırmadan, mahkeme kararlarının
uygulanmasında aracı olmalı; 5651/9'un uygulanmasında üzerine düşen
sorumluluğu almalıdır. Ama, TK resen karar verme yetkisini acil haller
dışında kullanmamalı, ilgili mahkemeden karar almalıdır. 5651'in
yönetmelikleri gözden geçirilip, hem katalog dışı yasaklamalar, ve yurt
içi/ yurt dışı konusu; hemde "yasaklı nesnenin kaldırılması" konusunu
berraklaştırmalıdır. Youtube yasağı açmazını çözmenin tek yolu budur.


Yasakların ancak son çare olarak, bütün yollar bittikten sonra
uygulaması benimsenmeli; o halde bile nesne temelli engelleme
yapılmalıdır. TK bunun mali sorumluluğunu almalıdır. Nesne temelli
engellemenin yapılması Bilişim Kurultayı ve İnternet Konferansı gibi
açık ortamlarda ilgili taraflar ve uzmanlarca tartışılmalıdır.


Uzun vadede 5651'i kaldırıp, Siber Suçlar sözleşmesine uygun, Adalet
Bakanlığı Komisyonunca hazırlanan ve askıya alınan taslakla başlayarak
yeni bir düzenlemeye gitmeliyiz. Sektörle ortak yapılar
(self-regulation/co-
regulation) kurmalıyız.


Türkiye internetin marjinal problemlerine cok fazla enerji harcıyor.
Asıl, İnterneti demokrasimizi geliştirmek, toplumsal kalkınmaya katkı
vermek ve bilgi toplumu yönünde nasıl kullanırız konularına kafa
yormamız gerekir.


İnternet Yaşamdır !

27 Ekim 2008 Pazartesi

Vileda sapi almak...

sevgili gunluk,
bugun herbertlen temizlikcinin istedigi vileda sapini almaya karfura gittik. meger ne buyuk cileymis vileda sapi almak.
bi daa gitsin kendi alsin.
syg.
h.

BU KADAR OZGURLUK BIZE FAZLA

GOOGLE DA YASAKLANSIN

24 Ekim 2008 Cuma

güzel ve yalnız ülkemde blogger yasaklandı


Münferit bir olaydır büyük ihtimalle. Bize bir kaç gömlek büyük geliyordu zaten yazmak yorum yapmak. İyi oldu iyi. Batının ahlaksızlığından da korunmuş olduk. Ohh çifte kavrulmuş.

23 Ekim 2008 Perşembe

Home sweet home

  • IKEA'dan aldığımız çerçeveleri salonun ortasına gazete sererek boyayabiliyoruz.
  • Yemek masasına binbir alet edavatla doldurup yine de yemek yemek için kullanabiliyoruz.
  • Muzır neşriyatı ortada bırakabiliyoruz (temizlikçi görecek olsa bile...)
  • Bize göre hayranlık uyandıracak işler yapan temizlikçimizi annelerimiz beğenmiyor.
  • Hiçbir şey kaybolmuyor, her şey bıraktığımız yerde duruyor (evet salonda günlerdir duran yarısı içilmiş çorbadan bahsediyorum.)
  • Plazma teveyi 1m uzaklıktan seyredebiliyoruz.
  • 1 ay önce ertesi gün asarız diye aldığımız boyasız çerçeveleri hem boyamıyoruz hem de asmıyoruz.
  • 2 kişi yaşamasına rağmen girişin neden Sultanahmet Camisi önündeki kadar ayakkabı ile dolduğunu anlayamıyoruz.
  • Bazı giysiler yıkama-kuruma-giyme-yıkama döngüsünden çıkmıyor, gardrop ile hiç tanışamıyor.
  • Her köşeden bir usb kablo, kulaklık, laptop adaptörü, şarj cihazı peydahlanıyor.
  • Temizlikçi "vileda sapı alın şerrefsizler" diye not bırakıyor.
  • Kapıcıya kapıyı açmayacak kadar ayıyız.

22 Ekim 2008 Çarşamba

A six-pack of Joes

Dün sorduğum soru üzerine detaylı bir cevap gönderen Hafiyaanım'a teşekkürlerimi sunuyorum. Yakarışımı duyan BBC News de bugün eğlenceli bir rehber hazırlamış. Buyrun okuyun efenim:


A six-pack of Joes

The next president of the United States will not be called Joe, but Joes of various kinds have been all over the news from the campaign trail.

Democratic vice-presidential candidate Joe Biden has been joined by Joe the plumber, Joe Six-Pack and others.

So here is a guide to six Joes in the news:(devamı aşağıdaki bağlantıda)

Story from BBC NEWS:
http://news.bbc.co.uk/go/pr/fr/-/2/hi/americas/us_elections_2008/7679987.stm

Published: 2008/10/21 08:24:56 GMT

© BBC MMVIII

21 Ekim 2008 Salı

Hockey Mom, Joe Six-pack

Anlaşılan o ki, blog takipçilerimiz arasında uzun yıllar "states"te yaşamış, amerikancayı sular seller gibi bilen arkadaşlarımız var. Şu günlerde dikkatimi çeken 2 tanımlamayı kendilerine sormak isterim. Hockey Mom ve Joe Six-pack kimdir, neden bu kadar önemlidir?
Saygılarımla,
Ho.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Özür

Sevgili Melo,
Bilirsin seni çok severim.
Seni ve Mr.TGM'yi blog üyeliğinden çıkartmak tekrar yazmanızı sağlamak için bulduğum kışkırtıcı bir yöntemdi. Bu kadar alınacağını tahmin etseydim yapmazdım. Özürlerimi kabul et.
Keşke 93 yazını silmeseydin.
Bir an önce geri dönmen dileğiyle,
Sevgiler.
H.

16 Ekim 2008 Perşembe

Veda

Dün akşam eve geldim, bloga bir yazı yazmak için bilgisayarı açtım. Bir baktım horatio bizi gene uzun süredir yazmadık diye afişe etmiş, totally strangers diyerek, güldüm, neyse şimdi yazıyı yazınca keyfi yerine gelir diye düşündüm.
Ama hesabıma bir girdim, blogun yerinde yeller esiyor. İlk başta bir yanlışlık var sandım, ama bu yanlış anlama kısa sürdü. Beni blogdan silmişti. 2006 sonlarına doğru beraberce karar verip başladığımız blogdan hiçbir şey söylemeden sormadan çıkarmıştı beni.
O an, bir daha bloga bir şeyler yazmanın içimden gelmeyeceğini anladım.
Horatio'dan beni tekrar davet etmesini rica ettim. Bu akşam eve gelince de, yazdığım 93 postun hepsini tek tek okuyup sildim.
Sadece her şey usturubuyla yapılmalı diye düşündüğüm için bu yazıyı yazdım, beni okuyanlara neden artık bu blogda olmadığımı söylemek istedim.

14 Ekim 2008 Salı

Güdük Necmi Plazada

İlk ve orta öğretimde "cool çocuklar arka sıraya oturur" meselesi nasıl iliğimize kemiğimize işlendiyse artık öldümallah terketmiyor vatandaşın bünyesini.

Bugün plaza ortamında bir eğitime katıldım. Kadının kahve iddiasıyla itelediği seyreltilmiş ziftimi bir köşede höpürdetirken teker teker dökülen sınıf arkadaşlarımı dikizledim. Yaşı kemale ermiş, 8 taksitle alınmış Faprika takım elbisesi tiril tiril, hatta yavaştan şakaklara karlar yağmakta olan plaza insanları, 13 yaşında ortaokul öğrencisi güdümü ve çevikliğiyle arka sıraya inci gibi dizildiler. Gelenlerin bir kısmı en arkada yer kalmamış olmasının üzüntüsüyle derbeder, bir ön sıraya yerleştiler. Daha bir girişken olanları ön sıradaki sandaliyeleri arkaya çektiler, ama sınırlı kaynak prensibi gereği o da bitti bir yerden sonra. Ders gemide olsa o yöne doğru batacak haldeyiz. Özellikle en son gelip en ön sıraya oturmak zorunda kalanların (LIFO gibi oldu) yüzlerinde o kurbanlık koyun tedirginliği muhteşemdi. Sanırsın akşam maç yaptığı için ödevi sallamış da hoca sözlüye kaldıracak korkusunda.

Artık ne seviyeye gelmişsin, bırakalım bu hababam sınıfı akıllarını. Yani eğer birbirimize mahalle gastecisinden ödümüz kazuratımıza karışarak aldığımız soft porno dergileri göstermeyecek, veya yanık olduğumuz kızın hatıra defterini akrostijlerle bezemeyeceksek arka sırada oturmanın bir anlamı yok. Ama öyle bir kodlanmışız ki güvercin gibi, hiç tanımadığımız bir yere bıraksalar gözümüz kapalı buluruz o arka sırayı. Lütfen kendimize gelelim, kalıpları kıralım, zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok!!!

Niye taktıysam buna bu kadar.

Horatio'nun 10 lirası vardı...

dünden arttırdığı 1 lira ile birlikte Kordon'da 2 bira içti, rahatladı, kendine geldi.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Horatio'nun 10 lirasi vardi...

4,75 lirasina Hacioglu'ndan 2 lahmacun yedi, ayran icti (1,5 lira lahmacun, 1,75 ayran)
1,90 lirasina 4 tane 0,5lt su,
1 lirasina 2 tane Eti Popkek,
1 lirasina First naneli sakiz,
35 kurusuna Vatan gazetesi aldi.

1 lirasi cebine kaldi.

10 Ekim 2008 Cuma

un

yaklaşık 8-9 farklı milletten 60 kadar kişinin bulunduğu göbek atmalı yemekten sonraki izlenimler:

  • hintliler ve japonlar alkol masasında acil durumda kullanılmak üzere mutlaka bulundurulmalılar. bu kadar neşeli olur insan. hintlilerin içinde var zaten kapı gıcırtısına oynayan millet. bollywood filmleri tamamen gerçeği yansıtıyorlarmış, durup dururken şarkılar oynak danslar. japonlara da içkiyi damlalıkla vermek yeter, alkol eşiği düşük adamların sonra seyreyle cümbüşü.
  • alkol masasında iskandinavlardan kaçarak uzaklaşmak lazımmış, insan bir kılını kıpırdatmaz mı arkadaşım taş olsa o göbek yine de atılır.
hadi hadi hadiiiiiiii

9 Ekim 2008 Perşembe

İade garantisi!

bir heyecan şelalesi



yeni bond kızı olmamış sanki pek. uzaktan kaba etimi andırıyor.

7 Ekim 2008 Salı

O diil de bi Mr.TGM vardi, nooldu ona?

Horatio'nun 10 lirasi vardi...

Bunun 6 lirasiyla Mecidiyekoy Ozcanlar Kasabindan kizarmis butun pilic,
2.5 lirasiyla 1 lt Tikvesli ayran,
75 kurusu ile firindan somun ekmek
75 kurusunu da Cumhuriyet gazetesi aldi.

3 Ekim 2008 Cuma

Nice to meet you, too!

Tekrar vatan topraklarindayim! Giderken ve gelirken yasadigim sacma olaylar dizisini anlatacagim. Ama once...

Amerika'da arkadas grubu icinde tanistigimiz, 3-4 gun beraberce yedigimiz ictigimiz eglendigimiz "kingde yendigimiz" birisiyle son gun aramizda su diyalog gecti.

-recep (a.k.a Horatio) sen blog yaziyo musun?
-(dumurdumurdumurdumur) eeee evet
-ben seni taniyorum galiba
-(dumurdumurdumurdumur)
-merhaba ben Mor Koyun
-(dumurdumurdumurdumur)