Horatio sormuştu yüzkitabında tatilden dönmeden bir gün önce. Yenikapı-Bandırma feribotunda başımıza gelecekleri bilirmişcesine. Ya da o kadar şom ağızlıydı ki, ağlama cinlerini çağırdı.
MOS'un iş değiştiriyor oluşunu da fırsat bilerek bayram tatilinin önceki haftasını da tatil ilan ederek çıktığımız ve şahane geçen -hatta denize bile girdiğim- tatil dönüşünün son etabı olan feribot yolculuğumuz pek şahane geçmedi. Horatio'nun yukarıdaki sorusuna "Konuşmayı bilmedikleri için" diye cevap vermiştim. Eksik söylemişim, hiçbir şey bilmedikleri için olmalıymış cevap.
ADS arıza çıkaracağının sinyallerini sabah kalktığımızda, çeşitli molalarda, toplamda da yaklaşık 8 saat falan neredeyse hiç emmeyerek vermişti aslında. Arabada sürekli uyuyordu ben de her molada uyandığında hah şimdi acıkmıştır, hazır durmuşken emzireyim de yol kenarına çekip emzirmek zorunda kalmayalım diye habire dayadım memeyi ağzına. Yok paşam emmedi de emmedi. Ben şiştikçe şiştim. Neyse dedim feribotta rahat rahat emziririm artık. Nereden bileyim feribot feribot değil adeta bir sirk. Babasıyla dövüşen çocuklar, 4 köşede bangır bangır bağıran dört televizyon (denizi izlemek varken feribotta kim niye televizyon izler?), cep telefonundaki oyunu beceremeyip habire telefonu bizim masaya fırlatan bir 3 yaş, ay ne tatlı maşallah diye sevmeye çalışan binbir surat...vs vs.Bir de üstüne habire memeyi ağzına dayayan bir anne ve bu çocuk niye emmiyor, hasta mı oldu ne oldu diyen bir baba. Ben olsam ben de ağlarım ama işte yetişkin olduk ya toplum içinde yapılmaması gereken şeyleri öğrendik. Ama bebekler öyle değil, bir şu saydıklarımın hepsi onlar için yeni şeyler, bilmedikleri şeyler, bu kadar çok uyaranı işlemeye beyinleri hazırlıklı değil, iki toplum içinde nasıl davranılması gerektiğini bilmiyorlar. Dolayısıyla ağlıyorlar.
ADS de inmeye yarım saat kala tüm bu saydıklarım fazla geldiği ve bir de uykusu geldiği halde uyuyamadığı (bak bu uyku meselesi bence bebeklerde en ciddi mesele ayrı bir yazı hatta blog olur) için etinden et kopartırcasına ağlamaya başladı. Ben kucağımda bir o yana bir bu yana sallanmaya başladım, voltalar attım, tatlı tatlı konuştum, kafasını okşadım, yok susmadı da susmadı. Etraftakiler bize ayıplayarak bakıyor, annem bana da ver biraz diyor, MOS sustursana diyor, benim memeler şişmiş de şişmiş, mastit olmama çeyrek kalmış arkamı bir döndüm hiç tanımadığımız bir "teyze" açmış kollarını ADS'yi versem alacak "Gazı var onun gazı" diyor. Bu kafayla toplum falan dinlemedim "Offf bi çekilin ya" diye bağırmışım. Yüzebileceğimizi bilsem camdan aşağı atlayasım var ADS ile birlikte. Biz arkamızı dönünce ADS de annesini rezil edercesine gark etmesin mi, "teyze"de haklı olmanın verdiği gururla "Hah bak işte gazı varmış" demiş ve saçlarını savurarak yerine dönmüş. İlahi teyze gazı olsa bile hangi anne ağlamaktan morarmış bebeğini hiç tanımadığı birine verir, bu ne cüret bu ne celal. Uyuzum toplumdaki teyzegillere.
Bekara karı boşamak kolay dönemimdeyken ağlayan ve susturulamayan bebeklere ve ailelerine ben de uyuz olurdum, ama şimdi biliyorum ki bebekler sonra da çocuklar ağlar, sonra susarlar. Bu arada ADS ağlarken bana ters ters bakan feribot ahalisinden birinin de aklına niye dördünün de sesi sonuna dek açık televizyonlarının sesini kıstırmak gelmemiştir acaba?