29 Aralık 2007 Cumartesi
28 Aralık 2007 Cuma
Ajanda
Nefis bir şeydir aslında bu ajanda(Metin Fidan uslübu). Küçükken gaza gelirsin senenin başında gün gün yazmaya başlarsın içine neler yaptığını.Sonra atarsın bir köşeye.Yıllar geçer üniversite çağları gelir, gına gelmiştir kareli haritalı metod defterlerinden. Derslere de tek tük gidersin zaten. Evde bulursun o ajandayı bir yerlerden. 5 sene geçmiştir üzerinden. Kimbilir kim hediye etmiştir bunu diye düşünürsün. Oraya yazarsın ders notlarını. Geri dönüp bakarsın, okursun daha önceki yazdıklarını, hüzünlenirsin belki..Sınav zamanı ajandadaki notlarını hiçesayıp, sınıfın en güzel kızının notlarından fotokopi çektirirsin..Yıllar geçer,okullar biter, spiral kavramı ortaya çıkar, cillop gibi defterler görürsün milletin elinde.
Ajanda eski itibarını kaybetmiştir artık.Yılbaşının gelmesini beklemektedir.
Starving In the Belly of a Whale
"when the day breaks and the earth quakes"
Bu aralar Ankara'dakiler balinanın göbeğindeymiş gibi sallanıyor.Aklıma geldi.
Yılbaşı
-Bilmem bir planım yok,sen?
-Evdeyim heralde.
Konu kabızlığı durumlarında günde bir tane
27 Aralık 2007 Perşembe
26 Aralık 2007 Çarşamba
Uçur beni
Vatandaşa sorduk: Kilo
Ev arkadaşım olan göbekli şahıs kendini bir spor merkezine üye olacağı yalanıyla avutadursun ben kilo verme ya da en azından daha fazla kilo almama konusunda iyi gidiyorum. Aylardır 83 kilo olan ben sonunda tartıda 81,5 kiloyu gördüm. Tamam 1,5 kilo hiç bi şey değil. Ama 84-85 olmadığıma da şükretmem gerek, çünkü yiyiyorum.
Kiloya dikkat etme konusu başlarda az sinirimi bozmadı. 20 dakika 8km/s hızla yapılan bir koşu yaklaşık 200 kalori yakıyor, bu da 2 dakikada mideye indirilen bir gofret ile aynı. Ya o gofreti yemeyeceksin ya da yersen gidip bantın üzerinde 20 dakika harcayacaksın.
Aslında avcılık-toplayıcılıktan sonra geldiğimiz bu nokta çok kötü: günde saatlerce hareketsiz otuyoruz, sonra da bu anormal durumu dengelemek için yemeden içmeden kesiyor, mini mini gofret paketlerinin kalori tablolarına bakıyor, spor salonlarında saatlerimizi harcıyoruz.
Bence kilo insanın kendine yakışanı giymesidir.
dın dın dınnnnnnnn
batmanin devam filmi the dark knight yaza doğru sinemalarda. tim burton'ın batman'lerinden sonra gördük ki, başka bir yönetmen tim burton ambiyansını taklit edince ortaya sümük gibi bir şey çıkıyor. nolan, batman begins'de kendi atmosferini yaratmaya çalışınca şöyle bir heyecanlandık. şaheser olmasa da güzel filmdi. çizgiroman uyarlaması demek illa patlak neon renkler demek değil bir kez daha anladık. şimdi the dark night da başka bir mücadele olarak joker var. heath ledger kesin jack nicholson'ın gölgesinde kalacak, o kim ki sünepe dedi herkes. ama baktik ki trailer da hiç öyle değil. çizgi film değil gerçek bir joker olmuş, hoşuma gitti. michael caine de epey övmüş zaten adamı. ama 3-5 saniyelik görüntülerde bana leon'daki gary oldman'ı hatırlattı. izleyip görelim. bir de hep gargoyle görmeye alıştığımız gotham çatılarında bu sefer gsm antenleri var, ama vardır heralde bir bildikleri. bir de maggie gyllenhall, canımsın.
25 Aralık 2007 Salı
24 Aralık 2007 Pazartesi
potpuri
Bir de aklıma geldi şu kadıncağız niye artık şarkı söylemiyor? Söylesin bence.
not: bu şarkının remix olmayanı daha güzeldi ama bulamadım.
Yol bilgisayarının söylediği...
O kadar otomobil, otobüs, jip ve gittiğimiz hız 15,4 km/s.
Sağolasın İstanbul.
17 Aralık 2007 Pazartesi
o kadın bu kadın şu kadın
ilk defa film galasına gidecek bi insandım, harry potter ve de chamber of secrets'ın ön gösterimini saymazsak. sabaha kadar oskar töreni seyrettim, odamdaki kırmızı paspas üzerinde denemeler falan yaptım. epey maceralı bi günden sonra attım kendimi istinye parka ki daha kokteyl yeni başlamış. birbirinden şaşkın 3 arkadaş daha vardı tanıdığım, yaklaşık 3 saat boyunca, "bu şeydeki kadın değil mi oha nası germişler bunun yüzünü ağız kertenkele ağzına dönmüş veya falanca dizideki ablaya bak nası kalkmış o burun, burun deliklerinden bademcikleri görünüyo şerefsizim" gibi muhabbetlere anıra anıra güldük. nezih ortama pek uyum sağlayamadık sizin anlayacağınız ama normal. zaten izlediğim oskar törenleri de boşa gitti, kimse giydiğin hangi modacıdan, bi oskar heykeli olsan ne renk olurdun gibi sorular sormadı bana.
sonra da film başladı ki evlere şenlik. filmden önce yönetmen türkiyede hiç denenmemiş bir şey yaptık diyince sinema tarihimizde açılımlar bekleyerek girdik ama 2 saat kral tv seyretmiş gibi olup çıktık. fikir ilginç, minimum diyalog kullanıp hikayeyi sezen aksu şarkılarıyla anlatmak. ama filme hikaye eklemeyi unutmuşlar. arada erol günaydın, liseli kızların defterlerinin arkasına yazdıkları yandan yemiş şiirler tadına büyük büyük laflar ediyor. ama ne diyor kendisi bile bilmiyor. sonra olay akışına uygun bir şarkı giriyor ama burda konu kopuyor, başrol oyuncusu hanım kızın değişik kılıklarda saçlarını çekiştirip etrafa bakarkenki flaş görüntüleri, sonra yine erol güaydın, yine bir şarkı. seri halde kral tv klibi diyebiliriz yani. hele ki bu kliplerden birini cenifır löpez'in bir klibinden öyle bir karbon kopya yapmışlar ki, gülsem mi ağlasam mı bilemedim. yok bildim aslında güldük bolca.
uzunca bir müddet yerli filmden uzak dursam kendime gelir miyim acaba.
14 Aralık 2007 Cuma
Tekne Kazıntısı
Hadi seni karpuzlara götüreyim, derdi
(Karpuzlar Gebze'de oturan kızlardı)
Annem kızarır, kızar
Bey çocuk daha küçük, der
Mutfağa gider ağlardı
Babam karpuzdan anlardı ! ...
Cevat Çapan
Dün akşam Tv'de Sunay Akın'dan dinledim bu şiiri.
13 Aralık 2007 Perşembe
12 Aralık 2007 Çarşamba
Dönüş ve genel izlenimler
11 Aralık 2007 Salı
Los Angeles ve Orange County
8 Aralık 2007 Cumartesi
San Francisco
Eugene'den Portland'a geri donup Portland Havaalanindan Oakland Havaalanina uctum. San Francisco'ya yakin iki havaalanindan birisi Oakland, digeri San Francisco Havaalani.
Bu sefer gezdirecek arkadas yok, sehri filmlerden gordugum kadariyla biliyorum, yani dik yokuslar, Alcatraz ve Golden Gate. Neyse ki icinde haritasi da olan sehir rehberleri mevcut. Istanbula gelen turistler icin boyle bi sey var mi acaba?
Gezilecek gorulecek yerler listesini hemen cikardim.
1=Golden Gate, bildiginiz kirmizi kopru. Daha genis bir zamanda gelindiginde bisiklet kiralayip uzerinden diger tarafa gecmek gerek.
2=FIshermans Wharf, balikcilar ve marinanin oldugu yer. Burada hayatimda ilk defa yengec yedim, cok lezzetli.
3=Port ve Bay Bridge, San Francisco limani ve bizim bogaz koprulerini andiran Bay Bridge.
4=Financial District, gokdelenlerin oldugu yer.
5=Union Square, luks magazalarla dolu bir meydan.
6=Cable Car ile San Francisco sokaklari. Meshur inisli yokuslu caddeler ve onlari tirmanan istiklal caddesi tramvaylari. Tek yon 5 dolar, gunluk sinirsiz binis 11 dolar.
7=Lombard Street, cok dar S seklinde bir cadde ama arabalar inebiliyor.
8=Alcatraz adasi nam-i diger the rock. Sehre cok yakin, o tarafa bakan herhangi bir tepeden rahatlikla gorunuyor. Zaman oldugunda icine de gidilebilir.
9=China Town, adi ustunde cin mahallesi. O kadar cok cinli goc etmis ki mahalle kapatmis herifler.
Bu saydiklarimin hepsi cok kucuk bir alanda. San Francisco burnunun ucunun ucu yani. Bu sehre en az 1 hafta ayirmak gerek.
Sonraki durak City of Angels ve O.C.
7 Aralık 2007 Cuma
L' Homme qui aimait les femmes
Francois Truffaut'un en sevdiğim filmlerinden. Sabah sabah aklıma geldi. Açılış sahnesi favorimdir. Fazla detaya girmiyorum. IMDB sayfasındaki filmdeki quotelar bölümünde şöyle bişey var
"As some animal species, women practice hibernation. Four months long, they disappear, they cannot be seen. At the first ray of sunlight in march, as if they had given themselves the word, or had received some order of mobilization, they come out in the streets by tens, in light dresses and high heels. Then life starts again."
Eugene
Efenim, yuciin Oregon'un guzel sehirlerinden bir tanesi, ancak oyle gezecek gorecek pek bir yer yok. Burada zaman gecirmemim sebebi arkadas ziyareti zaten.
Sehrin ekonomisi ve sosyal hayati University of Oregon'a dogrudan bagli. Sehrin buyuk bir kismini kampus kapliyor, ayrica para kazanabilecek yerler karavan benzeri arac yapimi ve agac urunleriyle sinirli. Tam bir ilim irfan yuvasi.
Nufus 150bin civarlarinda olmasina karsin, sosyal yasam gayet hareketli. Her turlu, yeme-icme mekani, 3-5 tane guzel gece kulubu, kendi birasini ureten brewery'ler, kendi sarabini ureten sarapevleri ve Amerika'nin her yerindeki gibi alisveris merkezleri mevcut.
University of Oregon'un kampusu ODTU kampusunu andiriyor. Kirmizi tuglali binalar, cimler ve agaclar. Su yan tarafa koydugum fotografi ODTU'de cektim diye rahatlikla en fanatik ODTUluye yuttururum.
Bisiklet kullanimi hem kampus icinde hem sehirde cok yaygin, bisiklet parkinda yer bulunmuyormus cogu zaman. Ayni zamanda bir cok ogrencinin arabasi da var, nasil is anlamadim.
Basta da belirttigim gibi burada pek "tourist attraction" yok. Bu sebeple fazla anlatacak bir seyim de yok. Bir sonraki durak San Francisco.
6 Aralık 2007 Perşembe
5 Aralık 2007 Çarşamba
geliyor, görüyorum, toz bulutu, kör gözler
2 Aralık 2007 Pazar
Ucus ve Portland, Oregon
Yerel saatle 12 gibi Portland'a indim. Turkiye'den on saat geride burasi. Aksama kadar buralardayiz.