JERRY: So, what's her name?
GEORGE: Karin.
JERRY: Is she nice?
GEORGE: Great.
JERRY: So you like her?
GEORGE: I think so.
JERRY: You don't know?
GEORGE: I can't tell anymore.
JERRY: Well do you feel anything?
GEORGE: Feel? What's that?
JERRY: All right, let me ask you this: when she comes over, you're cleaning up a lot?
GEORGE: Yeah.
JERRY: You're just straightening up or you're cleaning?
GEORGE: Cleaning
JERRY: You do the tub?
GEORGE: Yeah.
JERRY: On your knees, Ajax, scrubbing, the whole deal?
GEORGE: Yeah.
JERRY: Okay, I think you're in love!
GEORGE: Tub is love?
JERRY: Tub is love. So there you are. You've got a nice girl and a clean apartment.
30 Eylül 2007 Pazar
Tub is love
28 Eylül 2007 Cuma
27 Eylül 2007 Perşembe
Facebook nesli Ramazan'ı bozdu
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=3697
Serdar Abimizi Radikal'deki köşesi, Podcast Rehberi ve radyo programıyla severek takip ediyoruz.
26 Eylül 2007 Çarşamba
Untitled
e: hadi ya, spor filan mı yaptın?
k: hayır, spor yapmadım. periyodum kapıda olduğu için bu ağrıları çekiyorum.
yüzseksenyedi
187
"Peter Richerson ve Robert Boyd'un, 'meme' kelimesinin benimsenmemesi için sebepler sunmalarına ve bu ifade yerine "kültürel değişkenler" ifadesini yeğlemelerine rağmen, özenli ve değerli kitapları Not by Genes Alone ile konunun önemini vurgularlar."
Buyrun o zaman. Gayet ilgi çekici bir kitap olduğunu söyleyebilirim şu an.
Sanırım benim de birilerini sobelemem gerekiyor. Kararsız kaldım aslında. Wuthering yazsın, onu dertli gördüm bu aralar. Bir de bir kişi daha yazsın, kendisi karar versin buna. Herşeyi benden beklemeyin di mi ama.
25 Eylül 2007 Salı
Yol Notları
İskoç bir çift var yanımda..Emekli ikisi de.Glasgow'dan gelmişler,Konya-Ürgüp gezmişler,çok sevmişler,people are very kind,delicious food vs..Türkiye ve İskoçya,ne iş yapıyosun filan derken İstanbul'a indik..Vedalaşıp beni Taksim'e götürücek Havaş'ı buldum..
Sonrası 1 günlük klasik bir İstanbul seyahati..
Yemek,alkol,toplantı,kargaşa,stres,taksi,E-5,son anda yetişilen uçak ve geri dönüş..daha fazlası değil..
23 Eylül 2007 Pazar
Michael Jackson's Moonwalker
Bu gece...
21 Eylül 2007 Cuma
Bankis'i tanıyalım-1: melontheroad
Bankis blogunun tek dişi üyesi.
Sarışın, mavi gözlü, bol neşeli ve hanımefendi.
Ailenin tek çocuğu.
Tek çocuk olmasının etkisiyle biraz şımarık.
İlgi odağı olmayı seven, olamazsa kızan.
Mr.TGM, Herbert ve bendenizin acımasız şakalarına kurban.
"Her gün nasıl gidip geliyorsun" laflarına aldırmayan.
Yaşamın orta yerine tek başına atılıp kendi arzuları doğrultusunda yaşamaya karar veren cesur insan.
Uçaklarla yaşadığı maceralardan sonra sığınacak güvenli bir liman bulan yolcu.
olasılıksız
20 Eylül 2007 Perşembe
Zevkliymiş
Neyse, Inter maçına dönecek olursak, maç boyunca FB Inter'i kendi sahasında pek dışarı çıkartmadı. İlk yarının sonlarına doğru müthiş bir gol attı. İkinci yarıda 4-5 kere kaleyi zorladı. Ama bunların yanında da sadece 1 gol attıkları için devamlı bir stres oluştu, Inter'in nadir de olsa FB kalesine geldiği zamanlarda "aha bu sefer yedik" nidaları eşliğinde tırnak kemirdik. 90 dakika bittiğinde kuzenle tokalaştık. Saat 12ye geliyodu, evin yolunu tuttum.
Bu sabah -inanmazsınız- gazetelerde ilk okuduğum sayfa spor sayfası oldu, yazarları okudum, FB'ye düzülen mehtiyelerden keyif aldım. Zico'nun oyunu soğutmak için neden oyuncu değişikliği yapmadığını anlamaya çalıştım. Golu YouTube'dan izledim vs.vs.
Aslında maç izlemeyi şuna benzetiyorum, hani sevdiğiniz bir filmi izlersiniz de sonra arkadaşlarınızla yorumunu yaparsınız zevkle. Yetmedi, gazetelerdeki eleştirmen yorumlarını okursunuz. Ekşisözlüğe bakarsınız filan. İşte maç izleyenler de aynı psikolojiyle yapıyorlar bence bunu.
19 Eylül 2007 Çarşamba
Aklıma Takılanlar
#10 günlük Eskişehir maceram da sona erdi.Eskişehir, Türkiye'de yaşanılası şehirler listesine üst sıradan giriş yaptı.
#Araba kullanırken yemek yememek lazım.Kendinizi bariyerlerde bulabiliyorsunuz bir anda.
#Eurobasket 2007 tahminlerim ışığında bitti.İspanya alır demiştim,son topta yenildiler.Rusya gerçekten haketti.Uyuklarken maçın son 1 dakikasına son anda yetiştim.Olsun.Bizimkiler yine hava gazı.Söylemiştim zaten ilk 8'e giremezler diye.
#Sahurda açığız.
18 Eylül 2007 Salı
17 Eylül 2007 Pazartesi
14 Eylül 2007 Cuma
kırtasiye manyağı
kırtasiye manyağı olacağım küçüklüğümden belliymiş zaten. bayılırdım kırtasiyeye girmeye. okulun açılması sırf yaşanacak kırtasiye orgy'si açısından ilginç gelirdi bana. hala da öyle kırtasiye görünce mutlaka girer kalem silgi birşey almadan çıkmam. Office Super Store'a daldım dün kendime hakim olma ihtiyacı duymaksızın. aslında çok sevmiyorum burayı, fazla tertipli. mephisto'nun altındaki kırtasiye daha iyi, kırtasiyesel keşmekeş orada güzelce hissediliyor. bu sefer kendime bir versalit kalem (kim bilir kaç milyonuncu) bir moleskine defter (bunu da aldığıma pişman oldum. ben hor kullanırım defteri çizer karalarım. ama sanki buna illa şiir yazmak lazımmış gibi bi havası var, yalan halbuki) bir paket de şu resimlerde gördüğünüz yaka askı zincirlerinden aldım. niye demeyin çocukluğumdan beri hastayım bu zincirlere. hatta bir ara uçuca biriktirip koleksiyon yapardım. aldığım paketten de 20-30 tane çıktı çocuklar gibi şenim, herşeyi zincirliyorum. insanoğlu tuhaf işte, bir fetiş objesi olarak yaka kartı zinciri
Aklıma takılanlar
1-AKP'nin %46 oy almasından sonra Samanyolu, Kanal 7 gibi televizyon kanallarının reklam gelirlerinde bir artış olmuş mudur acaba?
2-Yine aynı sebeple, televizyon kanallarının ve popüler dergilerin %46'nın duygularını okşayacak yayınlar yapmaya başladığını düşünüyorum.
3-Garanti Trink Kart, çok yaratıcı bir ürün ama kullanışı var mı acaba? Kim kredi kartı özelliği var diye çin malı plastik saat takar ki?
4-Garanti Trink Kart reklamında "Who let the dogs out?" diye bağıran MFÖ'nün Ö'sü olmasın sakın?
13 Eylül 2007 Perşembe
Koca Kafalar
İşte en beğendiğim Koca Kafalar:
1-Ayşe Arman - Kanguruculeyşıns
2-Dale Don Dale
3-Esra Ceyhan
4-Şişkolar
12 Eylül 2007 Çarşamba
Ne garajmış bee!
The Fountain-Yorumlu
Film boyunca 3 farklı Hugh Jackman'in bir şeyleri kurtarma macerasını izliyoruz. Birincisi içinde bulunduğu şeffaf küredeki ağacı kurtarmaya çalışan yogacı Hugh;
ikincisi İspanya'yı ve kraliçeyi kurtarmaya çalışan savaşçı Hugh;
üçüncüsü de hasta olan karısını kurtarmaya çalışan veteriner Hugh.
Film boyunca bu üç hikaye birbiri içine geçip duruyor, o yüzden filmin takibi biraz zor. Bir de yogacı arkadaşın tek yaptığı arada sırada ağacı okşayıp kabuğundan yemek dolayısıyla bu yogacı sahneleri filme durgunluk getirmekten öteye gidememiş. Savaşcı ve veteriner arkadaşların hikayeleri ilgi çekici ama film bittiğinde "ee nee oldu ki yani?" demekten kendimi alamadım. Herhalde filmi tavsiye eden arkadaşımız -şimdi isim vermeyelim-, benim göremediğim bir şeyler gördü, benim alamadığım bir tat aldı bu filmden.
Horatio Dorsay
11 Eylül 2007 Salı
shame about the weather
10 Eylül 2007 Pazartesi
Salaşşşş!
işte gerçek şampiyon
patlak lastik aforizmalari
İkisinin ortak noktaları, manyak olmaları dışında, ikisi de kadındı. Trafikte hiçbir zaman acemiliğe kızmam. Kimse anasının karnından hakkinen doğmuyor. Melo da daha çiçeği burnunda şöförken yanına oturup istanbuldan ankaraya gelmiştim. Kaldı ki ben de pek öyle yetenekli bir şöför sayılmam. Ama dikkatsizliğe ve rahatlığa aynı sempatiyi besliyemiyorum. Kadın şöförlere bir garezim yok, genellemelerden de hoşlanmam ama kadın şöförlerin önemli bir kısmında bu iki özellik mevcut. TIR boyutundaki jiplerini daracık yolun sağına çekip mağazaya dalarak trafiği anasını belleyen, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, acaba orda başkası var mıdır diye düşünmeden yan şeride dalan bir sürü kadın şöför var. Ama dediğim gibi genellemeler yanlış. Bu yazıyı yazmamın sebebi de yanlışlığın gözüme sokulmuş olması.
İlçeye yaklaşırken sağda gördüğüm manzara tam fotoğraflıktı. 3 tane şalvarlı başörtülü teyze bir renault toros’un patlak tekerini değiştiriyordu. Manzara çok ilgimi çekti sanırım, durdum. Teyzelere yardım lazım mı dedim ama iş çoktan bitmiş bijonları sıkıyorlardı. Tarlaya gidiyorlarmış.
Bu kadınlar narin ve kırılgan olduklarına, lastik değiştirmenin erkek işi olduğuna ikna edilerek yetiştirilmemiş. O yüzden rahat davranmanın, hata yapmanın ve sonuçlarına katlanmamanın hakları olduğunu düşünmüyorlar, pek çok şehirli kadının aksine. O yüzden kadınlar kötü şöför demek büyük bir eşeklik. Trafikte sağına soluna bakmadan giden, lastiği patlayınca kocasını veya sevgilisini çağıran kadınlar kadın oldukları değil tembel oldukları için böyle davranıyor. Yüzlerce yıldır sırtlarındaki zayıf ve korunmaya muhtaç etiketinden şikayet edip duruyorlar. Bundan kurtulmak için mücadele veren ve kendi sorumluluğunu üstlenmekten çekinmeyen (yukarıdaki 3 teyze gibi ) pek çok kadının emeğinin altına sığınıp, eşitiz biz diyorlar. Ama “zayıflık” ve “korumaya muhtaçlığın” faydaları olan hata yapma hakkı ve sorumluluktan kaçmayı sonuna kadar kullanmaktan geri durmuyorlar. O yüzden kendi lastiğini değiştirmeyen veya musluğunu tamir etmeyen bir kadının eşitlik martavallarının ikiyüzlülüğü duygu asenayı mezarında döndürüyordur diye düşünüyorum.
Not: yaz bitiyor, kış geliyor, benden bekleyin böyle zehir damlayan yazılar
7 Eylül 2007 Cuma
METU Plagiarism
- Almost 70 papers by 15 authors have been removed from the popular preprint server arXiv, where many physicists post their work, by the server's moderators. They allege that the papers plagiarize the works of others or contain inappropriate levels of overlap with earlier articles. This is probably the largest single incident of its sort ever seen on the server, according to physicist Paul Ginsparg of Cornell University in Ithaca, New York, and founder of arXiv. "What these guys did was way over the line," he says.
- "We carried out a good collaboration," says Mustafa Salti, a graduate student at the Middle East Technical University (METU) in Ankara whose name is on 40 of the withdrawn papers. "Most of our papers have been published in the science citation index journals. Until now no one has claimed that we plagiarize."
- The trouble began last November, when Salti and another graduate student, Oktay Aydogdu, underwent oral examinations for their PhDs. Although both had an extensive list of publications in gravitational physics, they struggled to answer even basic, high-school-level questions, according to Özgür Sariolu, an associate professor at METU. "They didn't know fundamental stuff like newtonian mechanics," he says.
- Suspicious, one of Sariolu's colleagues, Aye Karasu, began to look through the duo's publication record. Using Google, she quickly turned up a paper from which it seemed the students had lifted several lengthy sections. By mid-February, faculty members had identified dozens of articles on arXiv that they say seemed to be partly or completely plagiarized.
6 Eylül 2007 Perşembe
Ozlemisim
Hawaii-beach-coconut-palms-waves-blue sky
Amerika'da yaşayan iki arkadaşım Hawaii'ye tatile gitmiş. Bana göre Hawaii, filmlerde ve belgesellerde gördüğümüz ütopik bir yer olduğu için böyle bir tatilin gerçekleşmesi ilginç geldi.
5 Eylül 2007 Çarşamba
The Bourne Insomnia
Amerika ve Avrupa'daki gösterim tarihi 3 Ağustos iken IMDB sitesi Türkiye gösterimini 7 Eylül olarak duyurmuştu. Filmin Türkiye dağıtımcısı UIP ise tarihi 12 Ekim olarak açıkladı. Ivır zıvır filmlerin bile artık dünyayla aynı zamanda gösterime girdiği ülkemizde The Bourne Ultimatum gibi kafadan IMDB Top 250'ye giren bir filmin 2 ay 1 haftalık gecikmesini seyirci affetmez. Ben de affetmedim.
Benim indirdiğim kopya, mp4 formatındaydı ve çok kaliteli ekran görüntüsüne sahipti. [Herbert kardeşim +rep ve emeğine saygılarımı gönderiyorum :)] Rapidshare'in her indirme arasına 1-1,5 saat yerleştirmesi sonucu, ancak dün gece 12'de parçaları birleştirebildim. Tabii ki o saatten sonra huzurlu bir şekilde yatağıma uzanamazdım, ve serinin 3.macerasına balıklama daldım.
İlk iki filminden sonra biliyordum ki en az diğerlerinin ayarında bir film olacaktı The Bourne Ultimatum. Öyle de oldu. Her zamanki Jason Bourne, her zamanki aptal CIA ajanları ve bildik kovalamaca sahneleri. Film tek kelimeyle muhteşemdi.
Bir tek sahnede Bourne'u tongaya düşürdüler, diğerlerinde hep o dövdü, beklenildiği gibi.
Filmin ve serinin sonunu çok güzel bağladılar. Başka serilerde yaşanan "ulan mis gibi film böyle mi biter" dedirtmedi. Filmin sonuyla ilgili bir diğer merakım ise ilk iki filmde olduğu gibi bunda da Moby'nin Extreme Ways'inin çalıp çalmayacağıydı.
The Bourne serisiyle ilgili komik bir durum var, o da filmlerin Türkiye'deki gösterim isimleri. İlk film The Bourne Identity, Geçmişi Olmayan Adam olarak (hadi bu kabul edilebilir); ikinci film The Bourne Supremacy, Medusa Darbesi (hööö??, ne medusası ne darbesi); The Bourne Ultimatum da Son Ultimatom olarak çevrilmiş.
Filmin sonunda Jason Bourne'u öldü sanırken, "hadi be Jason be, sen ölmezsin be" diye tırnaklarımız yerken Bourne'nın hareketlenmesi, ve diğer iki filmde olduğu gibi bitiş müziği olarak "Moby - Extreme Ways" çalması suratıma aptal bir sırıtma ifadesi oturttu.
Süperdi, süper. Sinemalara bir an önce gelse de gitsek.
4 Eylül 2007 Salı
Deliriyorum canım deliriyorum acı domates gibi kızarıyorum
yollarda bulurum seni
İş gereği bir süre anadolunun küçük bir ilçesindeyim.
İnsan sevdiklerini arkadaşlarını göremeyince daralıyor tabi.
Ama arkadaşlarım da benim gibi olunca bir yer de buluşuyor insan.
İşte iç anadolu bozkırında bir benzin istasyonu
İşte TGM ve ben
Eurobasket Day 1
#İlk maçta Litvanya milli takımımız karşısında zorlanmadan sonuca ulaştı diyebiliriz.Skoru da verelim:86-69.Maç aşağı yukarı beklediğim gibi geçti.Milli takımın hücumda uzunlara 3 lük attırarak değil,savunma yaparak sonuca gitmesi gerekirdi.Takımda Semih Erden haricinde 3lük denemeyen kalmadı.Bu kadar statik bir hücum düzeninde bunlar kaçınılmaz.
#Nba'de oynayan oyuncularımızdan fazla şeyler bekliyoruz.Sonuçta Memo da Hido da yıldız değil birer takım oyuncusu.Dün ikisi de etkisizdi.Hido alışılmış zorlamaları ve zor pozisyondaki atışları ile takımı yaktı.Memo içinse dün dediklerim geçerli.Ona uygun setler üretemezsek Memo'dan fazla bişey beklemek lüks olur.Pota altında aldığı topları bile kullanamadı dün.
#Litvanya, guardlarının etkili oyunları sayesinde kazandı.Nba'de fazla şans bulamayan Jasikevicius ilk çeyrek dışında takımını iyi yönetti.Zaten bir basketbol ekolü olan Litvanya başlarında iyi bir point guard olunca durdurulması zor bir takım.Onlara karşı kazanmak için öncelikle savunmada yeterli sertliği göstermek lazım.Dün biz bunu hiç yapamadık.
#İlk günün sürprizini Hırvatları yenen Letonya yapmış.Bu akşam Almanya ile oynayacak bizim takım.Dün Çeklere 35 atan Kaptan Dirk'ü durdurup düzgün hücüm edersek en azından başabaş oynarız.Bu maçta guardlarımızın daha etkili olabileceğini düşünüyorum.Maç 21.30'da Ntv'de..Mr.TGM Mallorca'dan bildirdi..
3 Eylül 2007 Pazartesi
Eurobasket 2007
Eurobasket 2007 bu akşam İspanya'da başlıyor.Türkiye C Grubu'nda Litvanya,Almanya ve Çek Cumhuriyeti ile oynayacak.İlk maç bu akşam Litvanya ile TSİ 21.30'da.Turnuvayı Türkiye'den NTV veriyor.
10 takımın şampiyonluk iddiası var.İspanya ve Yunanistan favoriler.Bence de İspanyollar kendi ülkelerinde bu turnuvayı alır.
Tahminim Türkiye ilk sekize zor girer.Hazırlık maçlarında organize takım görüntüsü vermedik.Guard mevkinde ciddi sıkıntılar gözüküyor.Fizik olarak bu pozisyonda oynayan Engin ve Ender yetersiz kalıyor.Hakan Demirel'den bahsetmiyorum bile.
Bunun dışında hücumda Mehmet Okur'u pivot olarak kullanmak da saçma.Adam NBA'de bütün sezon dış uzun olarak oynadı ve All-Star oldu.Hızlı hücum etmeyi ve adamları doğru yerde kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Neyse bu kadar karamsar olmayalım.Bu adamların ne yapacağı belli olmaz.Geçen sene Japonya'da gördük olanları.
İzlediğim maçların yorumlarını yazabilirsem yazıcam.
Şimdi hava durumu.
lost room
nerden esti diyorsanız, lost room'u izledim. lost room sci-fi channel'ın 6 bölümden oluşan mini dizisi. ama internetten edinecekseniz bölümleri birleştirmişler 3 bölüm olmuş. kabaca anlatırsak zaman örgüsünde bir sıkıntı oluyor (ancak bu kadar yuvarlayabildim) ve bir takım eşyalar ve bir oda kendilerine özgü özellikler kazanıyor. bir tükenmez kalem insanı yakarken, bir otobüs bileti sizi belirli bir noktaya anında fırlatabiliyor. bir takım kişiler de belli bir amaç için bu eşyaları ve onların bağlı olduğu odayı arıyor (off göbeğim çatladı spoiler vermemek için).
dizi çok iyi çekilmiş, hakikaten sürüklüyor insanı. benim gibi bilim kurgu hayranları bayılayacak. oyuncular gerçekten çok iyi. six feet under'ın peter krause yine olmayan bıyığının altından gülüyor, ER'ın eskilerinden Julianna Margulies hala çok güzel. aynen sanitarium gibi bir sürü eşya toplamak, onları gereken yerde ve zamanda kullanmak, bilmeceleri çözmek gerekiyor. ama tek ortak nokta bu değil, lost room da çok iyi giderken sonu hiç olmamış. bu noktadan sonrası spoiler okumak için alttaki boşluğu seçin.
hani bu adam kızı için dağları yakmıştı, herşeyden vazgeçmişti. noldu sonuçta mutlu çekirdek aileye dönüştüler sen sağ ben selamet. tamam dizinin sonunda herşey açıklansın diye beklemiyordum ama, biz biyere bağlayamadık kahramanlarımız çok mutlu oldu işte tamam dağılın hali çok rahatsız edici. suratımıza tükürseydiler bi de.
neyse böyle işte meraklılar izlesin.