27 Eylül 2010 Pazartesi

Diğer Anneler ve Ben

Blogu erkek egemenliğinden çıkartıp kendi egemenliğime sokmak için anne olmam gerekiyormuş da haberim yokmuş.Evet blog son 50 yazımla gayet feminen bir hal alınca bizimkiler ve hayranları kaybolmuş, ben kendim yazar kendim okur olmuşum. Olsun bunları unutmamak gerek o yüzden yazıyorum zaten (mesela ilk 1 ayı nasıl geçirdik hayal meyal hatırlıyorum), hem blog yazmak da bir nevi kendi kendini tatmin etmek değil miydi zaten?
İnsan anne olunca bekar veya çocuksuz arkadaşlarından daha çok yeni anne olmuş insanlarla görüşmek ister derlerdi de ne alaka derdim. Dediğimi de yuttum. Çok doğruymuş aynı his bende de oldu. Ama çocuğum için değil, kendim için. Bir kere düzensiz hayatınızı, çocuğa bağımlı hayatınızı, bir yere geç kalmanızı, gittiğiniz yerden erken kalkmanızı, sabah 10da buluşabilmeyi anlayabiliyorlar. En büyük derdinizin 3 gündür kaka yapamamış bebek olmasını anlayabiliyorlar, size aval aval bakacağınız vizyondaki son filmlerden bahsetmiyorlar. Hele bir de bebekleri sizinkinden bir kaç ay önce doğduysa yeme de yanında yat. Her şey hakkında her şeyi öğrenebiliyorsunuz. En iyi mama sandalyesi, en iyi yoğurt makinesi, ne zaman gece uyanmadan uyunur, hangi doktor nasıldır...vs vs.
Ama öyle her yeni anne olmaz. Bu ihtiyacımı doyurmak için bilmeden tamamen içgüdesel olarak anne bloglarını takip ediyordum hamileliğimde, bir de bir tane e-mail grubuna üye olmuştum. Aman Allahım ne mailler ne yazılar. Yazılar sadece bebeğim bugün şunu yaptı, bugün bunu dedi, hepsi de aynı, çünkü her bebek aşağı yukarı aynı şeyleri yapıyor. E-maillerde ise zannedersin annelik hep sorun hep sorun hiç güzel bir yanı yok. Okudukça darlandım, okudukça onların sorunları benim ya yaşanırsa sorunum oldu, boğulmak üzereyken derhal uzaklaştım. Böyle yerlerin zaten sorun yazıp akıl danışmak için kullanıldığını, zaten sorunsuz olan şeyleri "AMAN NAZAR DEĞMESİN" mantığıyla hep kendine saklandığını anlamam uzun sürmedi.
Elbette sorunlar var ve gerçekten ilk 15 gün-1 ay bir bebeğin varlığına alışmak zor oluyor, derdini anlamak zor oluyor. Sadece deliksiz uyumak istiyor insan. Hatta zaman zaman günlerin getirdiği kümülatif bir yorgunluğun altında kalınca lohusa cinleri geri gelebiliyor (misal dün akşamüstü). Ama bunları komik bir dille okumayı, dinlemeyi daha çok seviyorum ben. Mesela henüz ilk ayında olduklarından fazla vakit ayırıp da yazamayan hafiyenin miniğiyle(!) yaşadığı maceraları yazmasını dört gözle bekliyorum. Bir gazetede köşesi de olan Damla'dan önce hamileliğin annelikten daha güzel olduğunu yazan bir yer okumamıştım. Kimse annelik sarsaklığından ve sakarlığından bahsetmiyor mesela, sanırsın herkes süperanne bir sen salak anne. Sıralamanın (bebeklerin tutuna tutuna adım atmasıymış) ne demek olduğunu bilmeyen, yemeklerini annesinin yaptığı halde halen tek çocukla yorgunluktan ve baby bluestan dem vuran benle dalga geçen ve her geçen ay ile birlikte bebekli hayatın daha güzel olduğunu ispatlayan semtimizin en tatlı ikizlerinin annesi Gönül'le olmaktan çok mutlu oluyorum. Ayşeninikizleri'nin annesinin "İmdat!Yeni anneyim'"deki ilk yazılarını dönüp dönüp okuyorum. Çünkü gerçekten başta İmdat diyesi oluyor insanın...
Bebekle ilgili şeyler tüm kitaplar da yazıyor zaten, bana annelik halleri gerek. Örneğin bu gevşeyen karın kasları eski haline nasıl döner? 2 ay sonra dümdüz olmayacak belki ama bari 6 ay sonra nasıl olur onu anlatsın biri.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Burdan Ayy siz bunu çok fena kucağa alıştırmışsınız

diyen herkese kaygılarımı sunuyorum. Bu lafın üzerine "0-3 aylık bir bebeği kucağa almayıp da ne yapacağımı bana söyler misiniz?" diyorum kimilerine. Tabi apışıp kalıyorlar, çünkü cevabı bebeği yattığı yerde ağlatmak falan. Ama sonra çok zorlanırsın evladım falan filan diye geveliyorlar, zorlanacaksam da ben zorlanacağım sana ne. Maksat moral bozmak olsun. Hem neden kucağa alınca kucağa alıştırmak oluyor da mesela emzirmek çok normal bir şey gibi geliyor. Neden kimse memeye alıştırmışsın demiyor, ben de bundan sonra siz de altını başkasının değiştirmesine alıştırmışsınız diyeceğim. Bebeklerin nasıl emzirilmeye altının değiştirilmeye ihtiyacı varsa kucağa da ihtiyacı var bunda anlamayacak ne var. Bana çok canice geliyor kucağa alışmasın diye bebekleri ağlatmak, bebekmiş ağlarmış tamam da, sen de annesin susturacaksın. Doğurmadan önce düşünecektin. Hem ne farkı var ayakta sallamaktan veya çarşafın içinde sallamaktan. En azından annesinin kucağında, çarşafın içinde değil.
Bunun gibi binlerce koca teyze hurafesi var ama en gıcık olduğum bu...

10 Eylül 2010 Cuma

Fotoğraf Önemlidir

Fotoğraf benim için önemlidir çünkü hayatımın gerçekten özel ve güzel bir günüydü diyeceğim bir kaç gün vardır ve bu günleri de fotoğraflarla unutulmaz kılmak isterim çünkü onlara bakınca tekrar o günkü duyguları hissedebileyim isterim. Düğün fotoğrafları aceleye geldi, laga luga oldu amatör mekan fotoğrafçısının fotoğraflarına kaldık. Neyse bir iki tane fotoğrafımız oldu gene de. Ama dedim doğumu şansa bırakamam. MOS ben çekerim ne gerek var fotoğrafçıya falan dediyse de bir kulağımdan girdi bir kulağımdan çıktı. Ben başıma geleceği bilirim elimi tutmaya bile zar zor girdi o an gelip çatınca.
Eski yazılarımı sildim ama bilenler bilir ben MOS'u çektiği fotoğraflarına bakınca sevmiştim. Bir insanın çektiği fotoğraflar kendiyle ilgili çok şey anlatıyor bence. Çektiği bir fotoğraf varsa yeni tanıdığım birinin onu anlamak için onlara bakıyorum ben. İlla profesyonel olması gerekmez çekenin, çektiği kare benim bahsetmek istediğim. Neleri nasıl görmüş, insanlara nasıl bakıyor ben bunu görürüm çekilen fotoğraflarda. Ne kadar içlerine girdiği, onlarla ne kadar samimi olduğu hemen belli olur. Çok arabesk olacak belki ama içinin güzelliği gözüne yansır bence.
Doğum fotoğrafçısı ararken de hepsinin fotoğraflarına baktım durdum. Kimi işinde ilkti belki ama hep aynı 5 kareyi çekmişti. Kimine soru soruyordum detay vermeden acayip parasını söylüyordu. Neyse ki Çisereni buldum ve budur dedim. Çektiği fotoğraflar, sitesi, blogu, bizle iletişimi tam istediğim gibiydi. O gün gelince de yanılmadığımı anladım. İlk bir ay her sıkıntılandığımda, nedeni belirsiz darlanmalar yaşadığımda da çektiği fotoğraflara bakıp rahatladım, bir oh çektim. İyi ki onu bulmuşum da hayatımın en güzel gününü unutulmaz kılmış.

6 Eylül 2010 Pazartesi

V

Bebek görmeye gelen ziyaretçiler benim için ikiye ayrılıyor: Çocuğu olanlar ve çocuğu olmayanlar. Sonra çocuğu olanları da kendi içinde ikiye ayırıyorum: Yaşadıklarını unutmuş numarası yapıp size kitaplardan okuduklarını öğüt verenler ve yaşadıklarını unutmayıp size moral veren gerçekçiler.

Çocuğu olmayanlar, bebeğin en tatlı olduğu uyuduğu zamanı görüp aman da ne tatlı pek şeker diye sevip neden kamyon çarpmış gibi olduğunuza pek bir anlam veremezler. Hatta bazıları o kadar gaza gelir ki ellerinde olsa oracıkta bir tane doğuracaklardır. Onlara “misafir ol gel bana” şarkısını armağan edesim var. Bunların bazıları da şehir efsanesi kıvamındaki hikayeleriyle ortamı şenlendirirler. Birinin çocuğu gece kendi kendine uyanıp biberonundan süt içermiş de (iyi de bunu kaç yaşında yapmış),bilmemkimgiller 3 günlükken dışarı çıkmışlarmış da (3 günlükken babam da çıkar paso uyuyor, gel de gazın tavan yaptığı 43 günlükken çık), öbürlerinin çocuğu ilk günden kendi odasında uyumuş da... Bunlara en güzel cevabı MOS verdi: “Bizimki de kitabı eline alıyor, okuya okuya uykuya dalıyor, pek rahatız pek.”

Çocuğu olup da yaşadıklarını unutmuş numarası yapanlar ise sanki çok kolaymış gibi onu yapma bunu yapma,kucağa alıştırma,yanında yatırma,her istediğinde meme verme,hijyen manyağı olma,yatağında kendi kendine uyumaya alıştır,bir rutini olsun şekerim,banyodan sonra masaj yap rahat uyusun vıdı vıdı...Kitap bebeği olsa (kitap gibi bebeği olan var mıdır onu da çok merak ediyorum) tamam, zaten bu söylediklerin kitaplarda da yazıyor. Ben gerçek hayattan örnekler duymak istiyorum. Tüm bebeklerin bazen çok güzel uyuduğunu, bazen hiç uyumayıp çıldırttığını; buna neyin sebep olduğunun kimse tarafından çözülemediğini duymak istiyorum. Bu günlerin geçeceğini ve derdini anlayacağım günlerin daha güzel olacağını duymak istiyorum. İşe yaramayacak olsa bile gaz için rezene çayı içtim ben hep,biz 2 aylıkken tatile gittik ama delilikmiş burnumuzdan geldi,kimseyi hiç bir şey için kınamamak lazımmış biz de gün geldi ayağımızda bile salladık,ben Kılıçdaroğlu’nun seçildiğini 1 ay sonra öğrendim diyebilenleri daha sahici buluyorum, onları daha çok seviyorum. Belki şu andaki teslimiyetçi ruhuma daha iyi geldiği için olabilir. Daha ilk aydan ikinci çocuğu da istiyorum diyenler belki doğru da olsa bir türlü samimi gelmiyor bana,ilk 15 gün hayatımın sona erdiğini düşündüm diyenleri daha çok seviyorum.