29 Aralık 2008 Pazartesi

Anısına saygıyla...

On gün kadar önce blogumuz sessiz sedasız 2. yaşını doldurdu. Bu 2 yıl
içinde HDBY yaşayan bir varlık haline geldi, yaşantımıza tanıklık
etti, bize arkadaşlar kazandırdı, tecrübelerimize ortak oldu. Hepimiz
için yeri çok ayrı.

Blog, TGM ve eliza (formerly known as melontheroad) çok uzun süredir
yazmadığı için Herbert&Horatio Blog haline gelmişti. 4 kişi beraber kurduğumuz
HDBY'nin anılarda 4 kişilik blog olarak hatırlanması için ben artık
HDBY defterimi kapatıyorum. Sanırım Herbert beyefendi de aynı
fikirdedir.

Yeni ufuklara yelken açmanın vakti geldi de geçti bile.

24 Aralık 2008 Çarşamba

Kara Kış Gelmeden Bir Kar Başladı Sılada Nazlı Yar Beni Boşladı

"lapa lapa kar yağsın" diyen insanlardan hoşlanmıyorum.
"dışarıda pıtır pıtır kar yağsın ki ben penceremin kenarında sıcak çikolatamı yudumlayıp kitabımı okurken usul usul seyredeyim" diyen insanlardan nefret ediyorum.
"kış mevsimini daha çok seviyorum, ne öyle yazın sıcağı" diyen insanların sırtlarında birer birer budaklı meşe sopası kırmak, kırk katır mı kırk satır mı karar veremeyip her ikisi de demek istiyorum.
"bence kar yağınca şehir beyaz bir örtüyle kaplanıyor, bütün günahlarından arınıp gelinlik giymiş gibi oluyor" diyenlerin bu yeryüzünden tamamen silinmelerini, sürüm sürüm sürünmelerini, bi araba sopa yemelerini istiyorum, eşşek sudan gelinceye kadar and beyond.
bunların hepsini bir yere toplasalar ve biz bunları kör bıçakla kuşbaşı doğramayı düşünüyoruz canlı canlı, ne dersin deseler durun derim. onlara kıyamadığımdan değil, asla! ama bu ceza onlara hafif kalır. onları hayvan gibi soğukta bir kar fırtınasının ortasında şehrin en kalabalık noktasına bırakır iş dönüşü evlerine dönmeye zorlarım. karda çamurda düşsünler kalksınlar ağızları burunları mosmor olsun ayazdan, ayakkabıları su çeksin parmak uçları donsun, dolmuş otobüs gelmesin trafik kilitlensin, yoldan geçen arabalar o vıcık çamur olmuş karı üstlerine sıçratıp yeni takım elbiselerinin içine mıçsın, yok kar daha o hale gelmediyse donmuş yolda kösele ayakkabıları kayıp çanağı kırayazsınlar, hasbelkader arabalarına ulaşabilirlerse camın kapının buz tuttuğunu görsünler, o soğukta titreye titreye buz kazısınlar, buzlu yollarda arabaları kaysın, hörül hörül dönüp sağa sola bindirsinler, bütün bunları aşıp evlerine vardıklarında da biri karşılarına geçip "kütür kütür yanan şöminemin yanından karı seyretmeye bayılıyorum, halbuki yaz öyle mi tshirt falan giymek zorunda kalıyor insan" desin. en uygun ceza bu olur bence.

20 Aralık 2008 Cumartesi

19 Aralık 2008 Cuma

zovirax


Uçucu dudakların biricik aşkı, baş düşmanı. Sevgiyle nefret arasındaki ince çizgide de uçuk çıkar mı abidin?

15 Aralık 2008 Pazartesi

Adres şeysi...

Uzun süre Amerika'da yaşayan Türklere birşeyler oluyor. Hayır efendim, aksanları filan değişmiyor, hayat algıları değişiyor. Bu haftasonu Amerikalı dostlarımı ağırladım (ehemm hep onlar beni ağırlayacak değil a...), abiye adres veriyorum, diyorum ki "Eminönü'ndeki Hamdi Restorana gel". Bana göre adres gayet net, ama hani noolur nolmaz diye "galata köprüsünü geçer geçmez karşıda" diye de tarif verdim. Bizim paşa beğenemiş, cadde adı ve numara olsa daha iyi olurmuş. Söyle taksiciye o getirir dedim, nitekim getirdi de.

Bu kardeşler alışmış, adresi illa 2546 N Clark St, Chicago, IL‎ filan diye istiyorlar. Havaalanından kaldıkları otele gitmek isterlerken de efendi gibi otel ismi söylememişler de Bayıldım Caddesi No.2 Maçka demişler. Taksici de bön bön bakmış suratlarına tabii. Desene efendi gibi Empire State Binasına gideceğim diye.

Altına imzamı atarım...

Mini Sözlük

Black Chador: Kara çarşaf
Pious Sister: Dindar bacı


No contest
Dec 11th 2008 | ISTANBUL
From The Economist print edition

The Turkish prime minister’s biggest asset is his opposition

FOR two decades, the leader of Turkey’s opposition Republican People’s Party (CHP) has cast himself as the sole politician who can defend Ataturk’s secular republic against creeping Islam. So the sight of Deniz Baykal recruiting a woman in a full black chador at a CHP gathering and saying, “We must show respect for people’s [choice of] dress,” has rocked the country’s secular establishment. “We will never get used to this,” quavered Necla Arat, a CHP deputy.

Mr Baykal has consistently opposed moves to let girls who wear the Islamic-style headscarf go to public universities. It was he who successfully asked the Constitutional Court to throw out a law passed by the ruling Justice and Development Party (AKP) to relax the headscarf ban. He also said Abdullah Gul was unfit to be president because his wife covers her head, and egged on the generals when they threatened a coup to stop Mr Gul. So why the change of heart?

Most believe that Mr Baykal’s new tolerance is linked to Turkey’s local elections next March. Since he took charge of the CHP in 1992, Mr Baykal, who is now 70, has not won a single election. His ideas are old, his officials are out of touch.

The lack of a credible secular opposition is widely seen as the biggest failing in Turkey’s democracy. Even some generals are said to want Mr Baykal out. The maze of party rules that he has devised has made Mr Baykal almost impossible to unseat, but discontent is brewing. Kemal Kilicdaroglu, a CHP deputy who has exposed corruption inside the AKP, is a rising star. If in March the CHP fails to improve on the 21% it took in the 2007 general election (against the AKP’s 47%), Mr Baykal’s days may yet be over.

This prospect seems to have galvanised him into embracing his pious sisters. But Mr Baykal’s last-minute manoeuvres are unlikely to sway voters. Their big worry now is not secularism but the economy. After much wobbling, the Turkish prime minister, Recep Tayyip Erdogan, has at last agreed to renew a standby agreement with the IMF that expired in May. The final touches will exclude the sort of pre-electoral spending spree that an increasingly truculent Mr Erdogan had hoped for. His erratic performance of recent months is beginning to take its toll. Yet so long as Mr Baykal remains his chief opponent, Mr Erdogan will have little to fear at home.

14 Aralık 2008 Pazar

4 Aralık 2008 Perşembe

No soup for you!

Geçtiğimiz hafta 3 büyük Amerikan otomobil üreticisinin patronları 25 milyar dolar yardım için Capitol Hill'e gitmişlerdi. Aldıkları hayır cevabı yetmediği gibi temsilcilerden birisi "ulan şerrefsizler, buraya para dilenmeye bile özel jetlerinizle geliyorsunuz, özel jeti bırakıp first class uçsanız ne olurdu?" diyerek bunları bir güzel azarlamıştı.

Bu 3 abi tıpkı çocuklar gibi, ayarı öyle almışlar ki şimdi "abi ayağınızın altını öpiyim, bak maaşımı yılda 1 dolara indiriyorum, özel jetlerin hepsini satıyorum, hatta bırak first class'ı Detroit'ten Washington'a da hibrid arabaynan geleceğim ekmek musaf çarpsın" demişler.

2007 maaşları 1-2 milyon dolar olan bu amcaların bonusları da aynı yıl 15-20 milyon dolar civarındaydı. Şimdi mi aklınızda geldi ulan köftehorlar diye sormak istedim.

2 Aralık 2008 Salı