31 Temmuz 2007 Salı

Michelangelo Antonioni


O da ölmüş.Bergman'dan bir gün sonra.Sevdiğim tüm yönetmenler tek tek gidiyor. 95 yaşındaydı .Sonuçta ne biliyim böyle insanların ölmesi orta-2'deyken Kurt Cobain'in ölmesiyle aynı etkiyi yaratıyor bünyede.

Dönüşte Blow-up'ı tekrar izleyip anarız kendisini..

30 Temmuz 2007 Pazartesi

Ingmar Bergman



Yaşayan en büyük yönetmen derlerdi kendisi için.Bugün öldüğünü öğrendim.Toprağı bol olsun.
Başlamak isteyenler için önerim THE SEVENTH SEAL

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Aklıma Takılanlar işte

1-Cumartesi çalışmak ama ne çalışmak. Zamanı boşa harcamak,verimsizlik. hepsi bu sinemada. hafta içi de böyle. Gönen'in havasından mı suyundan mı inanılmaz bir sıkıntı var. Bütün gün ruh gibiyim,yataktan zor kalkıyorum zaten. bitse de gitsek.
2-Saçlar Coolidge modeline döndü,Salami gibi adamım ben oysa..


3-Herbert sayesinde fotoğraf makinası edindim.Olympus SP 510.yanında tripod da var.internetten sipariş hopp 2 gün sonra burda.iyi valla.ucuz etin yahnisi olmasın sakın.
4-Herbert demişken bir Coffee and Cigarettes vardı noldu ona?
5-TKP en yüksek oyu Ardahan'da almış.her yerin pavyon ve tekel büfesi olduğu bir yerde yaşasaydım ben de komunist olurdum heralde.Le Kanta diye bir yer vardı orda, öğlen kebap,akşam bira.
6-Daha gider bu..

26 Temmuz 2007 Perşembe

Hayrına Reklam Serisi-1

Soğuk bir Zafer Gazozu ne güzel gider şimdi bu sıcakta.Sadece Denizli ve civarında satılıyor benim bildiğim..Keşke şöyle bir kaç kasa alsaydım ordayken..Uludağ ve diğer bilimum gazozlar hikayedir bunun yanında..Ne çok şekerlidir, ne de çok asitli..Dodocum göndersene ordan bir kasa:)

hindenburg

bu sabah işe balonla geldim diyebilirim. hatta dedim bile. dün ani bir kararla bu sabah balon turu yapmaya karar verdik de.



sabahın köründe uyanıp yol arkadaşlarımızla birlikte balon pistine (öyle denir herhalde) vardık ki balonlar çoktan şişmeye başlamıştı.



ortamdaki tek na-turist olmamız başta biraz tuhaf gelse de çabuk adapte oluyor insan. bol japon turist yine her zamanki "noluyoruz yav" dedirten acayip ünlemleri, renkli aksesuarlarıyla ilgimin odağıydılar. bir de onlarla aramda şöyle bir kaynaşma var, ben de fotoğraf çektim mi milyon tane çekerim. var mıdır acaba soyda japonluk.



neyse efendim hop diye havalanıyor bu balon dedikleri.



fakat burada öyle bir piyasa var ki, bizimle beraber yaklaşık 20 tane daha balon kopuyor. tabi balon çok olunca renkli görüntü de bol oluyor.



balona binmek isteyenlere not, benim gibi "yukarı çıkıcaz, soğuktur oralar hafazanalah" deyip 40 kat giyinmeyin. bir: öyle stratosferin üst katmanlarına falan çıkmıyosunuz, can çatlasa kırk metre. iki: o balonun püsmürgeci mi desek alev atarı mı desek ejderhası mı desek ne karın ağrısıysa, ortamı göbek taşı kıvamında ısıtıyor, ızgara piliç misali yandıkça öbür tarafını dönüyor insan.



neyse manzara şahane, 1 saat havada süzüldük, vadilere girip çıktık ve mesaiye de yetiştik.



bu arada koca balon fosaltılınca (fosaltılmak: fiil, fosaltılmış olma haline geçirilmek) şöyle bir şey oluyor. şu hayatta ne oldum değil ne olucam demeli azizim



not 1: yakaladığım ters ışıkla birlikte melonun çatlamasında hiçbir sakınca görmüyorum



not 2: çektiğim 8 milyon adet fotoğrafı merak ediyorsanız (biliyorum ediyorsunuz)

http://picasaweb.google.com.tr/hrbrtvl/Kapadokya

25 Temmuz 2007 Çarşamba

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Kısa ve Acı

Küçük bir çocuğun yere kapaklanıp ağlamaya başlaması arasındaki geçen süreye hastayım..

geldi

bu gece uzun olacak besbelli
biliyorum

22 Temmuz 2007 Pazar

%48

Yorumlayamıyorum.

uzun yoldan nameler reloaded


yine bir uzun yol ve yine ben. evliya çelebi oldum alah sizi inandırsın. oy kullanmak içindi bu sefer. ispatlayabilirim zira sandık görevlisi bileğime kadar boyadı resmen parmağı. cumartesi konsomatris gibiydim, önce de ne zamandır görmediğim arkadaşları gördüm. sonra dodo, ayşe, dodonun kardeşi ile yemek yedik sonra da bir kısmıyla yeni tanıştığım başka arkadaşlarla gölge tunalıya gidip resmen sabaha kadar hopladık. o kadar mesudum ki. baldırlarım aynı kanaatte olmasa da.

neyse konuya gelelim, giderken durmaksızın skin dinledim, fleshwounds. ne zamandır dinlemiyordum ilaç gibi geldi. o nasıl bir ses onlar nasıl şarkılar. insanın şarkıcı olacağı varsa da bunu dinledikten sonra vazgeçer bence. "you've made your bed, now sleep in it alone"

dönüşte de skin'e rahat rahat kafa tutabilecek macy gray'in yeni albümünü dinledim: big. bu kadının sesi bütün ense kıllarımı ayaklandırıyor, inanılmaz hakkaten. kadını ve albümü anlatacak tek kelime: çok. yani bereketli bir kadın, nasıl anlatsam bilemedim. soul seviyorsanız dinleyin, ben bütün yol, baby you've finally made me happy diye inlettim arabayı.


20 Temmuz 2007 Cuma

Aklıma Takılanlar


-Oy vermiyorum bu seçimde..2004'te de vermedim,askerdeydim..Bedeli neyse ödiycem..5 mi 10 mu daha karanlık bir ülke mi bilmiyorum
-Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş..Yalan..Bıktım bu kasaba eğlencelerinden..
-Lost in translation modundayım otel odasında..Ne güzel filmdi olsa da izlesem..Scarlett pembe külot giymişti,Roxy Music'den More Than This'i söylüyodu Bill Murray..daha ne olsun..
-Gönen'de sokak basketbolu turnuvası vardı geçen hafta.Orta-1'deyken Serhan,Selim ve Enis'le katılmıştık biz de bir hevesle.Daha turnike atmayı bilmiyodum o dönem..Kendi kategorimizde ilk 4'e girmiştik nasıl olduysa..Serhan en son latin dansı yapıyodu Trt-3 de görmüştüm..Nerde hakkaten bu insanlar??

renault 12 tsw


çocukkenki arabamız. yurtdışında renault 12 break diye bilinirmiş. bizimki koyu lacivertti, o rengin resmini bulamadım. az önce yoldan geçti bir tanesi. flashbackler şelale oldu bende tabi. gece gezmelerinden dönerken o 3 kollu uyduruk kalorifer bir türlü ısınmadığı için abimle civciv gibi birbirimize sokulup ısınmaya çalışmalarımız, kim kimin omzunda yatacak mücadelesi, uzun yolda o 2 oda 1 salon arka koltuğun ikimize dar gelmesi, babamın sağa çekip ikimizi de bırakma tehditleri, babamın işyerinin bahçesinden topladığımız japon elmalarının hep koltuğun arasına kaçması, el frenini el birliğiyle 3 kişinin anca indirmesi, yazın koyu renkle birlikte fırına dönen arabada geçirdiğim havaleler, o çıkabilen böbrek şeklindeki iç kapı kollarını abimin güneşte akkor kıvamında ısıtıp ensemden içeri atması, abimin çenesine yapıştırdığım ve hala izi duran çakmağı, mutlaka pötibör biskuvi olan torpido gözü, babamın eklettiği mekanizmayla içeriden açılan teleskobik radyo anteni, kamyonları sollarken el sallama çabaları...

hiç ama hiç yolda bırakmadı bizi. kara kızım diye severdi babam. şimdi nerde acaba.





not: çok fena cezmi ersöz oldum ben de kusura bakmayın.

To do list

Image Hosted by ImageShack.us

Bir sene kadar önce Melo, Herb ve ben Adalara gitmiştik. İçtiğimiz biralar nasıl çarptıysa artık, gelin lan bi to do list yapalım, belirli bir tarihe kadar da tamamlamaya çalışalım, demiştik. Horatio, o listeleri siz Hocam dersi blog yapalım! okuyucuları için ele geçirdi.

Melonthroad - due: 16.7.2010

1-İngiltere gezisi (gidilmedi)
2-masaj (2 kez yaptırıldı)
3-dalış (olmadı, olamadı)
4-ispanyolca (ııı-ııhh)
5-güney amerika (maalesef)
6-tayland (yok artık)
7-bozcaada (gidilmiş olabilir, bilemiyorum)
8-piyano almak (hayır)
9-Old Boy'u izlemek (öpsün seni Horatio kovboy, hahahaha, izledi galiba)
10-(Bir takım kitap isimleri var, okunmuştur herhalde)
11-Depeche Mode konseri (gidildi)
12-Rodin (fikrim yok)
13-okunamadı
14-new york, san fransisco (daha neler)
15-Tekne tatili (belki)

P.S.: çocuk yapmayacak (yapmadı)

Herbert - Due:26.7.2009

1-üstü açık otomobil (yakında o toyota üstü açık hale gelir zaten)
2-dövme (oooooldu canım, başka arzunuz)
3-2 yıldız dalış bişeyi (hayıır)
4-Paraşüt (ne paraşütü len?)
5-huzurlu bir iş (huzur derken?)
6-Depeche Mode konseri (gidildi)
7-Tekne almak (tabi tabi)
8-Yunan adaları (olur bir gün elbet)

Horatio - Due:26.7.2007 (ne halt etmeye bir yıl süre koyduysam, 6 gün kaldı lan!)

1-Rusça öğrenmek (6 ay yoğun kursa gidildi, Antalyada işe yarayacak kadar biliyorum)
2-Kaptanlık brövesi (önce Herb tekne alsın)
3-Rüzgar sörfü (ne tatlı hayaller bunlar)
4-Üstü açık otomobil (vazgeçtim)
5-Kulağı tekrar deldirmek (aa evet ya deldireyim tekrar)
6-Dövme (yok, ona cesaret edemem)
7-Dalış (yapıcam yaz bitmeden)
8-Depeche Mode konseri (gittik hepimiz işte, anlayın)
9-Klarnet öğrenmek (başladım, şimdilik 4 nota üfleyebiliyorum)
10-Elektroyu yaptır, daha iyi çalmayı öğren (evet, evet yapmalıyım bunu)

Horationtheroad / Bölüm 6-Dönüş

1 haftalık izin çabucacık geçti. Akrabalar, hamakta yatış, babanın seçim kampanyası derken İstanbul'a dönüverdik. İstanbul aynı İstanbul, ben olmasam da idare ediyor.
Bazen neden İstanbul'da yaşıyorum diye soruyorum kendime. İstanbullu değilim, kazandığım 3 kuruş para da kiraya, yemeğe filan gidiyor. O zaman nedir olay? Memlekete dönüp domates eksem olmaz mı? O kadar kolay ki oralarda yaşamak. Şehrin bir ucundan diğer ucu 7 km. Emirgan'dan Ortaköy'e kadar yani. Dolmuş 75 kuruş. En güzel evin kirası 300 lira. Trafik yok. Dert yok, tasa yok. Deli miyiz neyiz?

19 Temmuz 2007 Perşembe

Prag yeniden

Picasa denen muhteşem program aracılığıyla resimlerim klasörümü düzenlerken Ocak'ta Herb ile gittiğimiz Pragda çekilen fotoğraflara takıldı gözüm. O zamanlar çok yazı yazmıştık Prag hakkında. 6 ay sonra tekrar bir Prag yazısı yazma isteği kapladı içimi.

Çok ilginç bulduğum şey, çekilen fotoğrafların yarısını hatırlamamam, halbuki o zaman ezberlemiştik Bay Herb ile, o bu kilisede, şu bu sokakta diye.

Turdan ve Pragdan akılda kalanları özetleyeyim.

1-Pragda belli bir mimari stil yok, hepsi birbirinin üstüne eklemlenmiş. Bu gotik, şu da barok demek mümkün değil.
2-Döt kadar bir şehir olmasına karşın, toplu taşıma inanılmaz durumda. 3 hatlı metro yetmiyormuş gibi, tramvaylar ve otobüsler var.
3-Ortalıkta pek Çek göremedik.
4-Metronun yürüyen merdivenleri çok hızlı.
5-Dış görüşünüşü, içerdeki raf sistemi ile filan DiaSa, BİM market ayarlarında Erotic City var şehrin her yerinde. Merak edip birine girmiştik Herb ile.
6-Bazı garsonlar çok suratsız, bazıları süper.
7-Yemek istediğinizde garnitürü ayrıca sipariş etmeniz gerekiyor.
8-Becherovka adında tarçınlı votkaya benzeyen bir milli içkileri var, bir şişe aldım hala içmedim.
9-Absinth satışı serbest, beynimiz patlar diye korkumuzdan almadık ve denemedik.
10-Bir yerde karşımıza TGM adında birisinin kocaman heykeli çıkmıştı.
11-Gece her an bir yerden vampirler çıkıp saldıracakmış hissi oluşuyor. Blade sağolsun.
12-Bi süre sonra kiliseler, köprüler, kuleler ve benzer eski mimari yapılar anlamsızlaşıyor, sıradanlaşıyor.
13-Yılbaşı gecesi otobüs durağında tanıştığımız 2 ingiliz hatun bize asıldı ama biz iki Bilo, onları bırakıp meydandaki kutlamalara gittik (kusura bakma Herb, önünde sonunda ortaya çıkacaktı bu).
14-Yılbaşı gecesi son otobüsü kaçırıp, o kafayla otele yürümeye kalktık ve kaybolduk. Yolda Herb, durağın birine üre ve ürik asit karışımı bıraktı. 2 saat yürüyüşün sonunda ayılarak oteli buldum, Herb hala dua eder bana.
15-Herbert'ı tramvay altında kalmaktan kurtardım bi de.
16-Hayatında toplu taşıma kullanmamış 3 tane tur arkadaşımızı önce otobüse sonra metroya bindirip Pragın varoşlarına götürmüştük, o günden sonra bize bulaşmadılar.
17-Bizim ziraat bankası misali heryerde ceska sporitelna adında bir banka var. Herb yılbaşı gecesi birisinin ATMsine sarılmıştı.
18-Sokakta satılan sıcak şarap ve domuz sosisleri çok kötü.
19-Fiyatlar çok uygun. Bira sudan ucuz.
20-Sırf bira içmeye bile gidilir praga. Onlarca çeşit. Biz en çok Krusovice markasını sevdik. En meşhuru Pilsner Urquell. Bi de taze yapılanlar var tabi. Ah be olsa da içsek.
21-Romantik şehir, cennetten köşe yakıştırmaları doğru değil. Çok kasvetli, sıkıntılı bir anda intihara sürükler, kendinizi Vlatava nehrine bırakıverirsiniz.

Tekrar yurtdışı yapma zamanımız gelmiş, hadi dostlar.

18 Temmuz 2007 Çarşamba

school of rock



çok sıkıcı bir kış akşamı kuzenimin ısrarıla izlemiştik bu filmi. resmen enjektörle seratonin veriyor insana. bütün gece karşılıklı şarkı söyledik sonra, kuzen plakları çıkardı, bak şu şarkı da vardı, bunu hatırlıyo musun muhabbeti yapmıştık bolca. film için rock tarihini anlatan çook eğlenceli bir ansiklopedi diyebiliriz. güya çocuk filmi diye çeklimiş, aslında bu jack black'i de hiç sevmem ama film müthiş, şarkılar harika, göndermeler çok eğlenceli. bir de çocuklar acayip yetenekli. mutlaka seyredin. seyredin dedim!!

uzaylı zekiye



çocukluk idolüm, türkiye'nin ilk rock star'ı

muy bueno



not: şarkıyı benim kadar çok sevenler şuradan yardım alabilir.

17 Temmuz 2007 Salı

Tabula Rasa

Herşeye yeniden başlamak mümkün olsa keşke..

fountain


bazı filmler var, herkes izlesin herkes çok sevsin istiyorum. bana neyse halbuki



16 Temmuz 2007 Pazartesi

14 Temmuz 2007 Cumartesi

Horationtheroad / Bölüm 5-Seçim kampanyası

Genel Merkezin verdiği kararla 4 Mayıstan beri milletvekili oğlu adayıyım. Milletvekili oğlu seçilebilmek amacıyla İstanbul dışındayım bu hafta.


Seçim kampanyamız olanca hızıyla sürüyor. Genelde hergün 2'ye kadar ildeki esnaf dolaşılıyor, sorunları dinleniliyor. Daha sonra bağlı köylere geçiliyor, kahvehaneler ve köy meydanlarında konuşmalar yapılıyor. Gece 9-10 gibi ildeki seçim bürosuna dönülüyor. Bürodaki karşılama muhteşem, cepheden dönen zafer kazanmış askerler gibi karşılanıyor dolaşmaya gidenler. Bürodaki havaya bakılacak olursa tüm milletvekili çocuklarının bizim partiden seçileceğine kuşku yok gibi. Ancak gazeteler ve ildeki genel hava maalesef öyle değil. Yine de burası sürprizlerle dolu bir ülke.

Hokkabaz


-Abi napıyoruz biz ya, bu ne??
-e TURNE abi..

12 Temmuz 2007 Perşembe

Bu gece barda,her gece barda

Gönen'de akşamları Sanat Cafe Bar'da takılıyorum..Yolu düşene bira ısmarlayabilirim..Canlı müzik de var..

çayına da hararetine de

bu deve bayıltan sıcakları alnımın çatına çatına vuruyor, ne çalışabiliyorum ne oturabiliyorum. asabiyet ibrelerim sonuna vurmak üzereyken bir de gelen giden "bir çay içelim mi" diyor hem de üstüne ısrar ediyor. ne çayı yahu. çay da sevmem ısrar edeni de sevmem. kaldı ki dışarısı 3000 derece selsiyusken napıyım fokur fokur kaynayan çayı. bahane de hazır ama neymiş "çay harareti alırmış" nedir bu beni küfür ettirmek yönündeki çabaları anlamıyorum, nasıl alıyor harareti? efendim vücut sıcaklığı dışarının sıcaklığıyla eşitleniyormuş. deli miyim den niye eşitliyim sıcaklığımı dışarıyla, sabit 36,6 derece değil mi bunun standardı niye 45 e çıkarayım, niye ferahlatsın hem. mantık buysa kışın ayazında da buzlu suları içelim lıkır lıkır. maksat dışarı sıcaklığına eşitlemek değil mi "ice tea serinliği alır" o zaman. neyse iyice dellendim ben, bir daha çay diyen olursa demlikle kovalamaktan korkuyorum. gidiyim biraz daha çalışayım. aç evladım ordan klimayı aç, yabancı uyruklu dişi tenasül organı gibi oldu burası yine.

11 Temmuz 2007 Çarşamba

mesudiyetimin haddi hududu yok

efsane geri dönmüş polo delikli nane yine piyasada. gönlümdeki yeri hiç boşalmamıştı zaten de dilimde yıllardır O şeklinde bi boşluk vardı. hemen 2 paket alıp yerine koydum. o diş macunun esanslı olan mavi noktalısı yok, olmasın da zaten. yine aynı paket aynı tat. ben de yine bu sefer kırmadan yiyicem diyip bi noktadan sonra katır kutur çiğnemekteyim. çocukluğum geldi aklıma. şekerin tadı aynı ama eskisi kadar güzel değil. bilmem anlatabildim mi.

10 Temmuz 2007 Salı

Horationtheroad / Bölüm 4-Kiraz ağacında


Tam zamanı bu aralar kiraz toplamak için. Napolyon denen cins ağacımız var. İsim nereden geliyor bilmiyorum ama büyük, etli ve tatlı bir kiraz bu. Dallar yüksek, boyumun yettiği 3-5 dalı topladıktan sonra dayımlardan merdivenlerini aldım. Kirazları toplamaya başlayınca gerekli teknik bilgiye sahip olmadığımı farkettim: Acaba sadece tanesi mi toplanmalıydı, yoksa sapıyla beraber mi alınmalıydı?

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Aklıma Takılanlar

1-K Dergisi..Edebiyatı eğlenceli hale getirmeyi amaçlayan bir dergi..Öyle pek iddialı değil,ama haftasonunda tatilde okunuyor..Fiyatı 1 YTL zaten..Bu haftaki sayısında Haruki Murakami vardı..Fena tanıtmamışlar..Başlamak isteyenler okusun..Burdan Lahtnor kardeşime de selam ederim..
2-Artık gece eğlenceleri açmıyo beni bunu anladım..Ayvalık'ta Gossip'e gittim cumartesi gecesi..Hıncahınç kalabalık,insanlar eğleniyor..Müzik de fena değil..Bir yaştan sonra olmuyo demek..
3-Hatalı sollama sadece kaza olduğunda geçerli bir kavram..Dün yolda gelirken ben de 2 tane hatalı sollama yaptım ama kaza olmadı neyseki..Karşından gelen sürücü selektör atıp elini kolunu havaya sallarsa hatalı sollama yaptın demektir bence..
4-Dün akşam Reha Erdem'in "Kaç Para Kaç"ını tekrar seyrettim..Coen kardeşleri andırıyor biraz ama olsun..Bazı sahneler gerçekten güzel..İzleyin ayıp olmasın..


Bu "Aklıma Takılanlar" da seri oldu gibi..

8 Temmuz 2007 Pazar

7 Temmuz 2007 Cumartesi

07.07.07

Bugün hafifleyişimin 1. yıldönümü. Taşıdığım yük giderek ağırlaşmadan, bana yaşamın anlamını sorgulatmadan ondan kurtuldum.
Kadehimi diğer hamal arkadaşlara kaldırıyorum! Hadi sıra sizde artık.

6 Temmuz 2007 Cuma

"Ben Gönen'de Doğdum"


Gemlik'in girişinde Orhan Veli'nin "Gemlik'e doğru denizi göreceksin sakın şaşırma" sözüyle karşılaşırsınız.. Gönen'in girişinde beliren bu söz ise Ömer Seyfettin'e ait..Bu yöreler edebiyatımıza bayaa katkıda bulunmuş demek..

En son Ayvalık'ta kalmıştım,geceyi orda geçirdikten sonra öğle saatlerinde yola çıktım..Gömeç,Burhaniye ve Edremit istikametlerini izleyip Havran'a ulaştım..Edremit'te Renault servisine de uğrayıp arabayı göstermek istedim ama çok sıra vardı ve benim akşam Gönen'de olmam şarttı..Yola devam ettim..Havran'dan sonra yol hem virajlı hem dar..İvrindi'ye kadar kamyonlarla devam ettikten sonra Balya yoluna saptım..Balya Gönen'e yaklaşık 52. km uzakta küçük bir ilçe..Zamanında dedem burda hakimlik yapmış..Yolda saman balyası taşıyan kamyonlar gördüm,sanırım ilçe adını burdan alıyor..Dar köy yollarında Gönen'e ulaşmak 1 saati buldu..

Gönen büyük bir ova üzerine kurulmuş..Kaplıcaları ve mandıraları meşhur,çeltik tarımı da çok yaygın..Genelde tarım ve hayvancılık üzerine kurulu ilçe bana ufak Fransız şehirlerini hatırlattı..Verimli topraklar,lezzetli süt ve peynirler..Biraz da şarap olsa süper olurdu..Nedim Gürsel'e de selam ederim burdan..

Gönen ile ilgili izlenimler daha sonra..

5 Temmuz 2007 Perşembe

balıklar kafasız olsun kampanyası

Bu öğlen aklıma gelen kampanyanın geniş kitlelere yayılacağına olan inancım tam. Balıklar sofraya kafası olmadan gelsin, hatta eliniz deymişken kuyruğu da alın.

Efendim ben balık yerken bu derisi çekilmiş gözleri yerinden uğramış godzillamsı manzaraya niye katlanmak zorundayım. Pirzola isteyince kuzunun kellesi paçasını yanında getirmiyolar da balığa karşı bu hissiyatsızlık neden. Balığın yanağını yiyen midesiz bi kitle olduğunun farkındayım (ürpererek). Ben çocukken bizim sokakta sümük yiyen bi çocuk da vardı ama yemeklerin yanında garnitür olarak sümük görmedim hiçbir yerde. Balık kafası yiyen kitle de yoksayılabilir bir kesim zannımca. Veya çok istiyolarsa bundan sonra garsonlar balık siparişi alınca müşteriye "yediğiniz hayvanın suratına bakmak gibi sapkın eğilimleriniz var mı" diye sorsun. Ben istemiyorum. Kendimi evrenin sonundaki restoranda yiyeceği inekle sohbet eden arthur gibi hissediyorum yoksa. Yürüyün meydanlara.

4 Temmuz 2007 Çarşamba

Hiç Bitmiyor Hayal Kurmalar

Bu cinnet aşkını bitir,bana temiz aşklar getir..

Nissan Nissan'a karşı

Olur da Nissan marka otomobillere bakayım diye nissan.com'a girerseniz otomobil üreten Nissan'ın değil, bilgisayarcı Nissan'ın web sitesine girmiş olursunuz benim gibi. Sitenin en üstünde Sizin başınıza da gelebilir, Nissan Motor'un bize karşı davası başlığını görünce durum anlaşılıyor. Nissan Motor, Nissan.com adresinin sahibi Nissan Computer Co'ya dava açmış.
Nissan Computer Co'nun sahibi Uzi Nissan tüm hikayeyi anlattığı yazıya şöyle başlamış: "My name is Uzi Nissan. I was born in Jerusalem - Israel. My father's last name was Nissan, his father's last name was Nissan, and so on."
Nissan bilgisayar şirketini 1991'de kurduktan sonra 1994'te nissan.com adresini alan Uzi'ye 2002 yılında Nissan Motor dava açmış. Dava aylarca sürmüş. Son durum, nissan.com'un Uzi'de kalması ama bu adrese ticari içerik koyamaması şeklinde.
Uzi'nin iddiasına göre bu dava Nissan Motor'un gücünden korkan medyada fazla yer bulmamış. Gerçekten de internette araştırma yaptığınızda çok az haber bulabiliyorsunuz bu davayla ilgili.

Yola Devam

Melo'dan Ontheroad unvanını bir süre olsun ödünç alıp hikayemize devam edelim..Tavas'tan ayrıldığımda saat 14.30'u bulmuştu..Denizli üzerinden Sarayköy'e geçtim..Ordan Nazilli'ye vardığımda aklıma bizim dodonun da orda olabileceği geldi..Telefon ettim,o da Aydın üzerinden geliyomuş..Uzun bir telefon trafiğinden sonra ortadaki Köşk kasabasında buluştuk..10-15 dakika ayak üstü bir sohbetin ardından ben yoluma o yoluna devam etti..Aydın otobanına geldiğimde hızımı artırdım bir an önce İzmir'e varmak için..İzmir'den Ayvalık istikametine girmek benim için her zaman sorunlu olmuştur..Ordaki levhaları takip edip kendimi Çanakkale güzergahına atmak bu sefer o nedenli zor olmadı..Tek sıkıntı otobanda 160 km.ye ulaştığımda arabadan gelen tak tak sesleriydi..Çok dert etmeden yola ettim..

Çanakkale yolunu bulduğumda sıradaki sorun uzun süredir uzak olduğum trafik çilesiydi..İş çıkışına denk geldiğimden sanırım İzmir'den bir türlü çıkamadım..Sol şeritte seyreden tankerlerin de bunda payı yok değil..Çanakkale yolu sıkıntısızdı..Dire Straits eşliğinde Ege'nin şirin kasabalarını tek tek geçip,saat 8 gibi Ayvalık'a giriş yaptım..Ayvalıkta güneş batmaya hazır beni karşıladı..Çamlık tarafındaki manzara her zamanki gibi büyüleyiciydi..İlçede herşey tanıdıktı aslında..Hava kararmadan eve varmanın mutluluğu ile bizimkilerle kucaklaştım..Gece ise Cunda'da dolunayda,denize vurmuş yakamoz eşliğinde biraları götürdüm..Eğlenceyi bu seferlik kısa tuttum..Çünkü ertesi gün yol alıkoymaya devam edicekti beni,hem de bu sefer bilmediğim bir yöne doğru..

3 Temmuz 2007 Salı

SuAda Açılış Partisi

Bu yazı şu yazı gibi uydurma değil. Hakikaten gittim dün yapılan SuAda Açılış Partisi'ne. Çok plansız programsız oldu. Öğlen maille davetiye geldi. Akşam 20:30'a (yazıyla sekizbuçuk) çalıştıktan sonra kendimi partiye attım. Gidiş sebebim, mekanı keşfetmek, bedava içki içmek ve biraz kafayı dağıtmaktı. Komik olan, davetlilerin çoğunun aksine benim ÖHO ile Kuruçeşme'ye gitmemdi. Güvenlik kontrolünden geçerken, gururla sarı Akbil'imi çıkardım kenara. Arkamdaki Carrera'lı abi gördü mü acaba benim elimdeki tanımlanamayan sarı nesneyi?


suada

Efendim, bu SuAda denen şey, Kuruçeşme'de sahilden biraz uzakta yapay bir ada. Kim yapmış, hangi akla hizmet aşkıyla yapmış hiç fikrim yok. Adanın üzerinde deniz suyuyla doldurulmuş bir havuz ve çeşitli yeme içme mekanları var. Bir tarafında Boğaziçi Köprüsü, diğer tarafında FSM köprüsü görünüyor.

Kuruçeşme'den tekneyle adaya geçtiğimizde bizi biri göbekli iki JB kızı karşıladı. Sanırım melo'nun bahsettiği Kanyon partisinden arta kalan JB'leri harcıyorlardı çünkü elime tutuşturdukları Mojito görünümlü içkinin ne olduğunu sorduğumda "JB ile yapılmış Mojito" yanıtını aldım. Tabii tabii. Havuzun oralarda 8-10 kişiden oluşan bir grup konser vermekteydi, sesi ve tavırlarıyla Frank Sinatra'ya benzeyen bir amca solistleriydi. Bir yandan çakma mojitomu içerken (Bedava JB ile yapılmış Mojito, normal Mojitodan tatlıdır.), bir yandan etrafta dolanmaktaydım ki karşımda onu gördüm. Dudaklarımı büzüştürüp kendisine yaklaşacaktım ama elimdekinin PepsiMax olmadığını idrak ettim. Hemen kalabalığa karıştım. Belki iş yorgunluğundan, belki yalnızlıktan, çabuk sıkıldım. 1 saat takıldıktan sonra geri döndüm.

Yalnız değilmişim

Bugün Milliyet'te okuduğum habere göre James Blunt'ın You're Beatiful'u İngilizler tarafından tüm zamanların en rahatsız edici şarkısı seçilmiş. Listenin geri kalanı şöyle:
2. "Axel F" - Crazy Frog
3. "MMMBop" - Hanson
4. "Mr. Blobby" - Mr. Blobby
5. "Birdie Song" - The Tweets
6. "Shout" - Lulu
7. "Agadoo" - Black Lace
8. "Grace Kelly" - Mika
9. "My Heart Will Go On" - Celine Dion
10. "Macarena" - Los Del Rio.

2 Temmuz 2007 Pazartesi

nereden nereye

Ben ergenken evimiz hollywoodda izlenirdi. Asıl ismi beverly hills doksanbinküsür bir şeylerdi ama aklımda tutamadım pek. Öyle telefon numarası gibi dizi adı olmaz. Evimiz hollywodda ne güzel halbuki, hem lojistik hem fonetik. Orada brenda vardı, tam yolluydu, her kapıya bir çomak sallardı. O yüzden de başı bir türlü beladan kurtulmadı da diziden bile atmışlardı bunu. Bir de kardeşi brendon vardı, yıllar boyu aynı hamam tası saç modeli ve ayaz yemiş bekçi kulağı gibi buruşuk suratıyla oynadı o dizide. Tabi dona da vardı. Yontulmamış tomruk kadar yeteneği bile olmasa da, babası dizinin yapımcısı olduğu için sevgi pıtırcığı gibi oradan oraya koşar dururdu. Bir de o yaşında kafam kadar silikonları vardı ama daha biz toyduk anlamazdık. Pek kimse adam olmadı o diziden, luke perry bir iki filmde oynadı ama sonra o da emekli olup bahçede domates yetiştirmeye başladı.Ben biraz palazlandığımda ise dawson’s creek başladı. Ana karakter dawson, insanın sinirlerini hop hop hoplatan mıymıntı bir kıtipiyoz olsa da diziyi epeyce seyrettim. Joey potter’ı ağzımın kenarından bir damla salya akarak seyrederdim. Ne bileyim büyüyüp de tarikat lideriçesi olacağını. Pacey dawson joey saatlerce alakasız konularda konuşurlardı, belki de o yüzden severdim. Bir de jenn vardı ki tam femme fatale. Dizi karakterleri arasında her türlü aşk permütasyonu denenmişti. Hatta olasılıklar tükenince taze kan olarak eşcinsel karakter jack eklenmişti. Dizinin müzikleri fena değildi ama. Daydream believer ve say good night not good bye’ı ilk burada duymuştum. Bir de final bölümü yüreklerimizi parça pinçik etmişti. neyse konu sündü yine, ben aslında dawson’s creek deki bir sahneden bahsedecektim. Bu sahnede sümsük dawson bir film eleştirmeniyle sohbet ederken herkesin mutlaka, ne kadar alakasız ve uyduruk olsa da defalarca izlediği, sevdiğini başkalarına itiraf edemesen de her izleyişinde huzur bulduğu bir film vardır demişlerdi. Üşenmedim, aradım buldum (bu internet ne şahane bir şey)

Amy: Oh, sure I do. I know everything about you. What is your favorite movie of the last couple years off the top of your head. Don't even think about it.

Dawson: Run Lola run.

Amy: Liar! That's the movie you whip out to show people how cool you are! I'm not interested in cool. I'm interested in the movie that made you cry and you have no idea why. I'm interested in the movie that you're embarrassed to tell your friends you went to go see on opening night. Want to know what mine is?

Dawson: Please.

Amy: Hardball. Keanu Reeves coaches this inner-city little league team and, in the process, changes their lives for the better. I lost it. I mean, I cried like a baby. I saw it in the theater 5 times.

Dawson: That explains that, then.

Amy: What?

Dawson: Why your boyfriend dumped you. You're a sentimental drama queen with really crappy taste in movies.

Amy: Wow! What is your name, little man?

Dawson: Dawson. Dawson leery.

Dawson: By the way, mine is road house... with Patrick Swayze? I've seen it, like 37 times. Every time it's on TV, I have to watch it all the way through. I own the tape. I love it. I have no idea why.

Amy: Ha ha ha! That's a good one. Come on.

Ama bu postun konusu sevdiğiniz ama anlatmadığınız filmler de değil. Onlardan şurada biraz bahsetmiştim. Asıl bahsetmek istediğim bunun şarkı versiyonu. Çok kaliteli veya çok özel olmasa da sebebini bilmeden hep sevdiğiniz şarkılar (evet biraz alakasız bir yerden başlamışım anlatmaya ama dünya bir toz bulutuydu diye de başlayabilirdim, dua edin).

Benim için o şarkılardan biri: Protocol – Where is the pleasure with you

Protocol, ingiliz bir pop rock grubu. Öyle yeri yerinden oynatmadılar, hatta bir albümleri bile yok. Yayınlanmış tek şarkıları bu. 2006’da birkaç kere radyoda dinleyip vurulmuştum. Melontheroad sağolsun bulmuştu şarkıyı bana. O zamandan beri döner döner dinlerim. Hatta o tarihten beri, telefonum neredeyse hep bu melodiyle çaldı. Biraz duran duran biraz aha bir şarkı. neden bilmiyorum ama seviyorum.

Biraz araştırdım, bu şarkı çıktığında grup da iddialı çıkmış. "We want to make pop music cool again," falan demişler. Ama sonra tıss. Şöyle bir adresleri var www.myspace.com/protocol. buradan birkaç şarkıları, canlı performansları vs. izlenebilir. Canlı performans dediysem üniversite dönemlerinde gittiğimiz limon barın biraz hallicesi bir yerde kaydedilmiş. Buradaki şarkıların hiç biri bir şey ifade etmedi bana. Yine de Where is the pleasure ille de Where is the pleasure.

love you all over the place

bulduğum şu aleti herkesle paylaşayım, başımın gözümün sadakası olsun dedim. youtube de izlediğiniz videoları bilgisayarınıza mp3 olarak kaydetmek için bir programcık:

http://www.gezginler.net/modules/mydownloads/singlefile.php?download=free-youtube-to-mp3-converter&lid=4260

açılışı şu şahane şarkıyla yapın derim:

Tavas ve Fotoğrafsız Gezi Yazısı

Tavas'ta geçirdiğim 1 aylık süre birazdan bitiyor..Buraya uğrayanlar için bir kaç öneride bulunalım o zaman..
-İlçe Denizli'ye 40 km. uzakta..Konaklamak için en düzgün yer yol üstündeki TŞOF oteli..2 yıldızlı bir otel ayarında..günlük 25 ytl..resepsiyondaki Bayram abi yardımsever,ilgili..Yalnız akşam otele gelip anahtarları istediğinizde "hocam kapının üstünde" cevabını alıyorsunuz..Bazen de kapıyı açık buluyosunuz..Niye böyle yapıyorlar anlamadım,çıkarken bir sorıyım..
-Yemek için tercih genelde pide üzerine..Buranın tahanlı pidesi meşhur,tatlı niyetine yiyebilirsiniz..Mekan olarak Muğla yolunda Elmallı iyi,şehir merkezinde ise Baloğlu fena değil..Bunun dışında Tavas'a 7 km. uzaklıkta Kızılcabölük beldesine uğrayın..Orda Mustafa abinin kebap salonu var..Oldukça popüler,öğle saatlerinde yer bulmak zor..Orda tandırın keyfine bakın,torpilliyseniz yağsız kısmından da götürün..
-İlçe merkezinde yapacak bir şey yok..Muhafazakar bir yer..Cami ve yaşlı insan sayısı oldukça fazla..Fırsatınız varsa zeybek öğrenin..Denizli şivesine aşina olun..Buranın aykırı adamı "Commandante" Ömer'i görün..
-Dediğim gibi Bodrum-Marmaris tarafına gidiyosanız yoldan sağa sapıp Kızılcabölük'e uğrayın..Burası dokumacılık alanında gelişmiş bir yer..Ahmet abinin peştemal dükkanına girin,iki sohbet edip çayını için..Çok şirin, kendi halinde bir insan..Kendisi "Troy" filminin kostümlerini bir kısmını hazırlamış..İşleri büyütse meşhur olur ama kendisi halinden memnun şimdilik..
-"Troy" demişken buranın turistik yeri Aphrodisias..Yaklaşık 40 km. uzakta,Karacasu yolu üzerinde..Mutlaka gidin görün..Antik tiyatro ve stadyumdan etkilenin,bu şehri bulan Arkeolog Levent Erim'in antik kent içerisindeki mezarını ziyaret edin..

Aklıma gelenler bu kadar..Salı akşamı başka bir yerde olacağım..Tekrar kontak çevirme zamanı..